BİZ KİMİZ VE NE YAPIYORUZ?
2014 yılının sonlarına doğru Edebiyatist adıyla kalemlerimizi elimize aldık. Bir yandan insanlardan, yaşamdan ve hayallerden beslenerek hayatı daha anlaşılabilir ve daha güzel yaşanmasına olanak sağlamaya çalışırken öte yandan bu yolla hayallerimizi okurlarımızla paylaşmanın keyfini yaşamaya karar verdik.
Edebiyatist Dergisi olarak öncelikle e- dergi, e-gazete, e- kitap unsurundan beslendik. Sonrasında ise dokunabileceğiniz, elinize alabileceğiniz, kokusunu içinize çekebileceğiniz bir dergiyle içimizdekileri okurla paylaşmaya karar verdik.
Yaşamın acımasızlığı, yoruculuğu, güçlüğü karşısında, okura bir nebze olsun umut olabilmek, onların hayatını güzelleştirebilmek, onlara sığınak olabilmek için çıktığımız bu yolculukta toplumu bilinçlendirmeyi, toplumsal farkındalığı arttırmayı ve hayatı daha yaşanılabilir kılmayı da hedefledik.
Geldiğimiz noktada Edebiyatist, Türkiye’deki en iyi üç edebiyat dergisinden biri olup her sayı yayımlanan dosya konularıyla literatür tarama bakımından üniversitelere kaynak olmaktadır. Birçok üniversitede paneller verip söyleşilere davet edilen Edebiyatist, yapılan son araştırmalara göre lise ve üniversite öğrencilerinin en çok okuduğu nitelikli edebiyat dergisidir.
Edebiyatist ailesi olarak çıktığımız bu yolculukta heybemizi edebiyat ürünleri ile doldurmak, insanları birbirine yakınlaştıran bir unsur olarak anılmak dileğiyle…
Edebiyatist Ailesi
Babamı kitap okurken öldürüp (Kim öldürdüyse) Kırklareli'nin Üsküp nahiyesine bağlı Hedye köyü yoluna elli metre mesafede orman içindeki çatağa öylece bırakan katil veya katiller, aylarca sonra bulunan tanınmaz haldeki bu cesede bir mezarı bile çok gördüler. Kemikleri bir torbaya konup, oradan oraya teşhis için dolaştırıldı. Gömüldüğü yerden çıkarılarak tekrar incelendi. Sabahattin Ali'nin canını almak yetmedi, ölüsünü de rahat bırakmadılar bu gözü dönmüş vampirler ve dünyada hiç iz bırakmasın diye kemiklerini bile yok ettiler. Ama Sabahattin Ali sanki canilerin onu mezarsız bırakacaklarını çok önceden sezmiş gibi evrendeki mekanını belirlemişti çoktan ve demişti ki:
Başım dağ, saçlarım kardır,
Deli rüzgârlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır.
"İnsanlar kitap gibidir. Hızlıca okuyup geçersen anlayamazsın. Kapağına bakıp yorum yaparsan yanılırsın. Kalın veya ince olmasından ziyade ne anlattığıdır önemli olan."
Ben Edebiyatist dergisini biraz geç keşfettim ama iyi ki keşfettim. Derginin önceki yayınlarından beğendiğim üç sayı ile birlikte en son çıkan son sayısını aldım. Her gün azar azar okuyarak yeni sayıya kadar keyif yapmayı planlıyorum. Ayrıca derginin fiyatı bir çok dergiye göre çok uygun ve bazı sayılarında verilen küçük hediyeleri de çok tatlı. En son sayısındaki kitabı da sevdim, daha doğrusu kitap hediye fikirlerini sevdim kitabı henüz bitirmedim sadece içinden bir bölüm okudum.
Ben Edebiyatist dergisini biraz geç keşfettim ama iyi ki keşfettim. Derginin önceki yayınlarından beğendiğim üç sayı ile birlikte en son çıkan son sayısını aldım. Her gün azar azar okuyarak yeni sayıya kadar keyif yapmayı planlıyorum. Ayrıca derginin fiyatı bir çok dergiye göre çok uygun ve bazı sayılarında verilen küçük hediyeleri de çok tatlı. En son sayısındaki kitabı da sevdim, daha doğrusu kitap hediye fikirlerini sevdim kitabı henüz bitirmedim sadece içinden bir bölüm okudum.
Dergiyle tanışıklığım yeni. Bu yüzden incelemeyi hadsiz bulan yanımla epey bir savaştım. Kazanan tarafı görüyorsunuz.
Dergi kendini toplumcu gerçekçi olarak tanımlamış. İnceleme yazılarında, röportajlarında ve dosyalar denilen bölümde bu özelliğini görmek mümkün. Keza bahsi geçen yazarlar Nazım Hikmet, Rıfat Ilgaz, Can Yücel vs. Sayı, bu şair/yazarlarımızın hayatları, eserleri ve yakınları için ayrılmış yazılarla dolu. Özellikle Nazım. Sevenlere duyurulur. Bu yazıları ve konularını gerçekten beğendiğimi ifade edebilirim. Fazıl Hüsnü Dağlarca ile yapılan röportaj kendisini yakından tanımanıza fırsat veriyor. Ez cümle inceleme yazıları içi boş cinsten değil.
Fakat şiir ve öyküleri için aynı hazzı aldığımı söyleyemeyeceğim. Öykülerinin birkaçı bayık romantizm kokuyor. En özellikle şiirlerinin hangi tarafı toplumcu gerçekçi hakikaten anlamlandıramadım.
“soyunmuştum yalnızlığına çırıl çıplaklığının
Çırıl çıplaklığının soyunmuştum yalnızlığına” havasında. Okuduğum her şiirden sonra hayatımdan çalınan dakikaları düşündürdü, imgeleri değil. Hayran olanlara mani olmayayım. Ama benlik değil. Yoo kalsın. Şiirlerin mucidine saygısızlık değil amacım. Asla. Fakat beni cezbetmedi. Dergiye bir şans daha verir miyim? Emin olamadım.