Elmar Schwertheim ( 9 Temmuz 1943'te Münster'de doğdu) bir Alman antik tarihçisidir .
1965'te Elmar Schwertheim, Münster'deki Westfälische Wilhelms-Universität'ta tarih , Almanca ve arkeoloji eğitimi almaya başladı. 1973'te doktorasını Roma Almanya'sındaki oryantal tanrıların eserleriyle ilgili bir tezi ile aldı. 1982'de Kyzikos ve çevresinin yazıtları hakkında bilgi vermedi . 1988'den 2008'e kadar Schwertheim, eski bir tarihi sandalyeye ve 1990'dan beri seri olarak Küçük Asya Çalışmaları'na da bağlı Münster Üniversitesi'nde Küçük Asya Araştırma Birimi'nin başkanıydı. Schwertheim 1995 yılında İskenderiye Troas'ta araştırma, araştırma ve kazı çalışmalarına başladı. 1999 yılında Tarih / Felsefe Bölümü Dekanlığına seçildi. 2004 yılına kadar bu görevi sürdürdü.
Araştırma, Schwertheim'ın antik epigrafisi , antik Anadolu'nun tarihi ve kültürü ve Roma İmparatorluğu'ndaki oryantal kültlere odaklanmıştır.
Romalı tarihçi Titus Livius (MÖ 59-MS 17), Roma Tarihi adlı eseri nin 29. kitabında MÖ 205 yılı için şöyle diyor: "Roma halkını, o dönemde aniden bir dini heyecan sarmışh. O yıl daha çok göktaşı düştüğü için Sibylla* kehanet kitapları incelendi ve bir söz bulundu. Buna göre yabancı bir düş man İtalya topraklarına savaş getirddiyse, ancak Pessinus'ta, İda dağında bulunan ana tanrıça heykeli Roma'ya getirilirse düşman yenilip ülkeden kovulabilirdi." Bunun üzerine Pergamon kralı Attalos'a bir heyet gönderildi. Livius şöyle devam eder: "Pergamon kralına geldiler. Kral, heyeti güler yüzle karşıladı ve Frigya'daki Pessinus'a getirdi. Kral, kent sakinleri tarafından ana tanrıça olarak kabul edilen kutsal taşı heyete teslim etti ve taşı Roma'ya götürmelerini emretti." Heyet, kralın emrine uydu. Ana tanrıça, gemiyle Ostia'ya; buradan da şaşaalı bir törenle Roma'ya getirildi. Palatium tepesinde ana tanrıça için bir tapınak inşa edilmeye başlandı, ama bu tapınak ancak MÖ 195 yılında tamamlanabildi.
Ama acaba heyetin Anadolu' dan Roma'ya getirdiği neydi? Pessinuslu ana tanrıça hakkında pek çok efsane var.
Helenizmin en erken döneminden itibaren hükümdarlara yapılan abartılı ve yapmacık saygı gösterileri, buna güzel bir örnektir. Plutarkhos buna örnek olarak, Atinalıların, MÖ 307'de Atina'yı Kassandros'tan kurtaran Demetrios ve babası Antigonos Monophthalmos için yaptıklarını şöyle anlatıyor (Plutarkhos, Demetrios ıo) : "Onlara 'Kurtarıcı tanrılar' adını verdiler, yıla adını veren arkhon (kent yöneticisi) geleneğini yok edip her yıl 'kurtarıcı tanrının rahi bini' seçmeye başladılar. Bu rahibin adı, karar ve antlaşmaların ba şında yer aldı. 'Kurtarıcı tanrıların' adları diğer tanrıların yanında Athena'nın kutsal elbisesine de dokundu. Demetrios'un arabadan indiği yeri kutsadılar, buraya bir sunak inşa edip 'Gökten İnen Demetrios' olarak adlandırdılar. Yunan kavimlerine, Demetrias ve Antigonis'i eklediler. Ayrıca devlet tarafından Antigonos ve Demetrios'a gönderilen erkekler, 'elçi' adı yerine, Yunan kentlerindeki oyunlarda geleneksel kurbanları Delphoi ve Olympia'ya götüren temsilciler gibi, şenlik habercisi adını kullanacaktı."
Karya'daki Hekatomnos hanedanı da başlangıçta özerk bir beylikti. Başkenti muhtemelen ilk zamanlarda Mylasa'ydı, fakat daha sonra başkent Halikarnassos oldu. Hekatomnos, II. Artakserkses taraf ından ilk Karya satrapı olarak atandı. Oğlu Mausolos, MÖ 377'den 353'e kadar Karya satrapıydı ve Pers çıkarlarından ziyade kendi çıkarlarını koruyordu. Mausolos daha hayattayken, Mausoleion adlı muazzam bir anıt me zar yapımına başlandı, fakat bu mezar ancak Büyük iskender döneminde tamamlanabildi. Bu anıt mezar, antikçağda bile dünyanın yedi harikası ara sında yer alıyordu. Bugün kullandığımız mozole sözcüğü, bu yapıtın adından türemiştir.
15 Mart, MÖ 44'te öldürmesi, Roma İmparatorluğunu ve Anadolu'yu üç büyük mücadeleye karşı karşıya bıraktı birincisi, kendini Caesar'ın halefi olarak gören Marcus Antonius'un, daha sonra Augustus adıyla Caesar'ın halefi olan Oktavianus'la sürdürdüğü mücadeledir. İkincisi, Romalıların en son Helen gücü olan Ptolemaioslarla Mısır' da yaptığı mücadeledir. Üçüncüsüyse, Romalılarla Partlar arasındaki anlaşmazlıktır. Bütün bu karmaşanın içinde Anadolu, pasif bir rol oynuyordu. Anadolu, Antonius'un güç merkeziydi. Antonius, Ephesos'ta MÖ 4ı'de Yunan şarap ve bereket tanrısı Dionysos'un yeni halefi olarak kutlandı. Dionysos kültü, Anadolu'ya bir zamanlar doğudan getirilmişti. Kleopatra, Antonius'u Kilikya'nın Tarsos (Tarsus) kentinde baştan çıkarmıştı. Anadolu, artık An tonius'un Partlarla sürdürdüğü mücadelede asker topladığı ve lejyonlarını kurduğu bölgeydi.
Hermann Bengtson'a göre, Anadolu'daki Roma vasalları, Antonius'u "Doğunun Taçsız Kralı" ilan ettiler. Oktavianus MÖ 32'de 400 senato üyesiy le iki konsülü Roma'dan kovdu. Ephesos'a kaçan senatörler burada bir çeşit "karşı senato" kurdular. Helenlerin bütün doğu devletleri Antonius ve Ok t a vianus arasındaki büyük anlaşmazlıkta Antonius'un taraf ını tuttular. Fakat MÖ 31'de yapılan Aktium Deniz Savaşı Oktavianus'un zaferiyle sonuçlandı.
Helen devlet l erinin son üssü olan Mısır da böylece Romalıların eline geçt i .
...tıpkı bir köprünün değerini üstünden geçince anladığımız gibi, Küçük Asya kültürünün önemini de ancak sonraki dönemlere etkisine baktığımızda kavrayabiliriz.
Kitapyurdu.com a aittir."
Üzerinde yaşadığımız güzel Anadolu'muza Küçük Asya denmektedir. Anadolu, Asya ve Avrupa'nın birleşim noktasındaki stratejik konumu nedeniyle, tarih öncesi çağlardan beri birçok medeniyetin beşiği olmuştur. Sümer, Asur, Hitit, Yunan, Lidya, Kelt, Pers, Roma, Doğu Roma (Bizans), Selçuklu ve Osmanlı gibi onlarca medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Anadolu, Hristiyanlığın ilk doğduğu ve geliştiği topraklardan biridir. İşte araştırmacımız Elmar Schwertheim de kitapta Küçük Asya'nın tarihine dair bilgileri tam bu noktada sonlandırır.
Antik Çağ'dan başlayıp Constantinus'a kadar olan tarihi kısa anekdotlarla okurken yaşadığımız toprakların kıymetini bilmek gerektiğini düşünüyorum. Arkeoloji'ye meraklı biri olarak ülkemdeki tarihi eserlerin hangi uygarlıklarca, hangi amaçlarla yapıldığını öğrenmek bana büyük keyif veriyor. Ki bu topraklar için insanlar ne mücadeleler vermişler. Büyük İskender'in Perslerle uzun savaşları sonucunda Küçük Asya'yı fethetmesi bunun en güzel örneklerindendir.
Scwetheim Küçük Asya'yı bizlere aktarırken tarihi kaynak olarak Homeros, Heredot, Strabon, Plutarkhos gibi pek çok tarihi kişilikten de faydalanmıştır. Böylece kitabı okurken hiç sıkılmıyorsunuz. Hatta tatil amaçlı gezip gördüğümüz yerlerin tarihini öğrenince eseri okumanın keyfi de artıyor.
"Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com'a aittir."
Yeryüzünde bazı coğrafyalar vardır ki ehemmiyetleri hiçbir zaman inkâr edilemez. Coğrafyanın önem derecesini arttıran etmelerden birisi de geçmişte üzerinde yaşayan insan topluluklarıyla ilintilidir. Kat kat birbirlerinin üzerine gelerek toprağın kültürel