"sanma ki sev istiyorum
bir yudum gül istiyorum
yüzünü ezberlemeye çalıştığımı anlamayacağın kadar uzakta
seni sevdiğimi de sezecek kadar yakında ol istiyorum
kanıksa, hoşnut kal, kına, yaşa, öl istersen
bir fiil ancak sen yaptığın için güzel
ama sanma ki senden bir şey bekliyorum
ben seni yağmurun toprağı sevdiği gibi severken
su gibi yani
sanma ki sev istiyorum
bir yudum gül istiyorum..."
Tipim çok sıradandır,fiziğim olağandır.
Normal ve silik dururum.
Sinik konuşurum.
Bakınca görmez beni kimse , ki bakmaz da bana kimse kolay kolay .
Baksa bile ardımı görür.
Perde gibi
Cam gibiyim.
On kişi olsa yanımda , ben hariç herkese takılır gözler.
Toplu bir fotoğrafa bakarken bile aramaz gözüm kendimi.
Arasa da bulamaz.
Dikkat çekmediğimi ilk okulda farketmiştim,ki o güne kadar kendi dikkatimi bile çekmezdim.
••••
Emre Timur Kuklacı'dan dokuz yıl ve dokuz kitap önce Palyaçonun Listesi'nde şunu söylemişti:
"Yazılan kitap kesilen ağaca değmeli. Yazdığının bin katını okumamışı okumayın. Huzurunuzu kaçırmayan kitabı çöpe atın. Popo pışpışlayan kitap, zaman ve ağaç israfıdır!"
Aradan geçen onca zamanda şiirler, romanlar, denemeler yazıldı ama mesele hiç değişmedi; Cioran'ın tabiriyle "Doğmuş olmanın sakıncası!"
Emre Timur bu sefer o meşum boğuntuyu, yabancılaşmayı karanlık şehirlerde değil de apokaliptik bir dünyada ama yine sıradan bir adamda, bir kuklacıda arıyor.