Akıl, yaratılmışlardan farklı bir hakikate sahip olan Zorunlu`nun `var` olduğunu bilebilir; aklın idrak edemediği husus, Tanrı`nın diğer varlıklardan ayrı olan, her şeyin ikesi anlamına gelen hüviyeti, yani özel varlığıdır.
Kant metafizik biliminin insan bilgisinin sınırlarını aşma iddiasında olduğunu söyleyerek, geleneksel kanıtları tenkit ederken, Tanrı`nın varlığını pratik bilimlerin kapsamına giren Ahlak ile temellendirmeye çalışmıştı. Kant`ın ahlak delili`nde Tanrı`nın varlığını pratik aklın üç postülasından biri olarak sunması, "Tanrı vardır" biçiminde değil de "Tanrı var olmalıdır" tarzında bir neticeye ulaşması İbn Sina`nın, Tanrı`nın varlığı pratik bilimlerde de ispatlanamaz, öngörüsünün haklı bir temele dayandığını göstermektedir.