Gözünü sevdiğim edebiyat dünyasında 'dur bi dakka ben de varım' diyen, bence adını gelecekte sıkça duyacağımız bir yazar ve onun incelikli bir çalışmanın ürünü olan eseriyle geldim.
Okudukça açılan, büyüyen, betimlemeleriyle mest eden, biraz psikolojik, biraz politik; modern edebi metinlere ucundan kıyısından göndermeleri ile Babamın Cinayet Defteri bir ilk roman için oldukça etkileyiciydi. Benim gibi salt betimleme okumayı sevmeyen bir okuyucu bile bu kitapta yer alan betimlerle İstanbul sokaklarında hayali bir gezintiye çıkabilir, o yağmurlu havada ıslanabilir. Zaten romanı okurken baş karakter ile ben de yağmurda yürüyüp ıslandım sanki, hatta üşüdüm :)
Bana göre roman, ülkenin belli bir döneminin özeti, failimeçhuller, (aslında faili kabak gibi ortada olan şu meçhuller hani) bir dönem gazete yapraklarını süslerken, kalabalıklaşmanın verdiği yetki ile günümüzde sıradanlaşmış olan cinayetler ve o cinayetlerin ardındaki hikayeler... Kimsenin anlatmaya cesaret edemediği olayları - hele günümüzde - cesurca dile getirmiş bence. Politik-roman türünde daha çok hikayeler kaleme alınsa keşke Türkiye'de... Politik diyerek sınırlandırmış gibi olmayayım, romanın içinde aşk, tarihten kesitler, polisiye unsurlar da var.
O çok bildiğimiz kitapçılarda çok satanlar bölümünde göreceğimizi düşünmediğim, fakat keşke görülse dediğim, tanıştığıma çok sevindiğim, severek, ilgiyle okuduğum bir kitap oldu.
Yaşlanıncaya kadar ömrü düşünmeye değer hatıralarla doldurmak gerek. Tabii bunu yaparken de erdemli olmak lazım. Eğer erdemsiz davranışlarda bulunur, hazzın ve paranın peşinden koşarken vicdani ve insani değerleri hiçe sayarsak, yaşlılığımızda hayat muhasebesi bizi borçlu çıkarır. Üstelik boşuna dememişler, Ömür uzamaz, yaşlılık uzar, diye.
Bir yazının öyle sigara gibi, alkol gibi, uyuşturucu gibi bağımlısı olunur mu? Pekala olunur. Eğer okuduğun metin gözlerinden geçip beynine işliyorsa, oradan bütün damarlarını dolaşıp yüreğinden geçip tekrar benliğine dokunuyorsa, o yazının bağımlısı olursun. Çektiğin nefeste bile o yazıyı anarsın. Aslında gerçek hayatı bir yana bırakmış, roman gerçekliğinde yaşamaya başlamışsındır. Her şeyi imge, herkesi roman karakteri olarak görürsün. Böylece gerçeklikle bağın kopar, herkesin doğrusu senin için bambaşka bir şeye dönüşür.
Gazete arşivleri eski kağıt, kirli mürekkep, unutulmuş tarih, toz, küf, insan nefesi, çay ve sigara kokar. Bir de alabilirseniz, cinayet haberlerinde kurbanın kanıyla yazılmış harflerden duyulan çürümüş ceset kokusu duyulur.
“Tanrı yeteneği insana verir ama o yeteneği görecek bir başka kişiyi de yaratır. Yetenek sahibi olup da bunu keşfedecek kişiyle karşılaşamadan hayal kırıklığıyla ölüp giden, daha da kötüsü, yaşam boyu bu burukluğu yaşayarak hayatını harap eden ne kadar çok insan var biliyor musun? “
Kırk yıl, Anadolu'da hesaba kafası bir türlü çalışmadığını iddia eden ama dersi dinleyince sorunları tek tek çözen, önyargısı zekalarını örtmüş on binlerce çocuğa öğretmenlik etti.