Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ersin Özarslan

Ersin ÖzarslanYalnız Efe ve Diğer Hikayeler yazarı
Yazar
1.0/10
1 Kişi
5
Okunma
0
Beğeni
1.055
Görüntülenme

Hakkında

Unvan:
Prof.Dr.
Doğum:
Erzurum, 1 Aralık 1956

Okurlar

5 okur okudu.
1 okur okuyor.
1 okur okuyacak.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Bu; azap, elem, ıstırap dolu bir intikam destanıydı. Belki bir saat sürdü. İhtiyar onun yaptıklarını anlatırken muhabbetten dudakları titriyordu. Ben de bu muhabbetin aksini ruhumda duydum. Yalnız Efe'nin her hareketi ahlâkî idi. Halk, yerliler, köylüler ona ulvî bir kahraman gibi tapıyorlardı. Anlatırken ihtiyar, bazen heyecana geliyor, bazen kederleniyor, unutulmamış bir matemin gölgesi yüzünü karartıyordu. Yalnız Efe'nin akıbetini anlatırken kendini tutamadı. Gözlerinden yaşlar boşandı. Kalbi sanki ağzına gelmişti. Hıçkırıyordu. Boynunu bükerek, iri nasırlı elleriyle gözyaşlarını silerek söylediği sözler hâlâ kulağımda.
Anlat bana baba, -dedim,- bu «Yalnız Efe» kim? Nasıl sırroldu? İhtiyar avcı torbanın yanına bağdaş kurdu, çiftesini kucağına uzattı, iri elâ gözleriyle dik yarın keskin kenarına, karşıdaki yağmurla ıslanarak koyu kan rengine dönen derin granit uçurumlara baktı, baktı. Sonra bana döndü: Anlatayım, dedi. Ben şimdi elli yaşını geçiyorum. O vakit pek ufaktım. Onu gören kadınları dinledim. Kendisi hiç erkeğe gözükmezdi. Neden gözükmezdi? diye sordum. Çünkü kızdı. - Kız mıydı? - Evet.
Reklam
Deli Murat'ın vahşi bir saraya benzeyen kulesi geniş ovaya inen yolun üstünde idi. Yedi ülke yolcuları önünden geçmeye mecburdu. Burasını hemen menzil hâline koydu. Her odaya bir sofra kurdu. Günde yirmi kazan kaynıyordu. Ekmeğinden, etinden, pilavından yedirmeden kimseyi geçirtmezdi. İç bahçeye de Karababa’nın dediği gibi kurumuş ağaçlar
Sayfa 263Kitabı okudu
Ah, şu bir erkek olsaydı!
Gündüz gibi bir mehtap avluyu aydınlatıyordu. Kezban, Yörük Hoca, dış çite kadar misafirleri teşyi ettiler. Dönerlerken Kezban ahıra uğramak için ayrıldı. Babası: Yarın kasabaya gideceğim! Atı erken hazırla! dedi. - Niye gideceksin? - Şu Eseoğlu'ndan benim parayı istemeye! - Pekalâ... İhtiyar durdu, iri, güzel kızının gidişine baktı. Gayrı ihtiyârî: - - Ah, şu bir erkek olsaydı! diye içini çekti. Kezban döndü: Bir şey mi dedin ki baba? - Yok, bir şey demedim. Fakat Kezban, onun dediğini, onun niçin ah ettiğini duymuştu. Evet, erkek olsaydı, erkek olsaydı... Gözünün önüne çamlı dağlar, karlı yollar, hainlerin, hırsızların, namussuzların, zalimlerin murdar çamurlara, kanlara bulanmış ölüleri geldi! Ah erkek olsaydı... Fakat, işte kızdı! Erkek olmanın çaresi yoktu. Düşüne düşüne ahıra girdi. Atın önüne ot koydu. Eşek köşeye tıkılmıştı. Onu çekti çıkardı. Sonra eve girdi. Babası odasına çekilmiş, yatmıştı. O yatağını serdiği sedirin kenarına oturdu. Gözlerini, ayın mavi ışığıyla etrafı gümüşlenen yüksek, çamlı dağlara dikti. Gece işittikleri birer birer zihninden geçiyordu. Kulakları çınlamaya başladı. Bülbüllerin sesini duymuyordu. - Ah, erkek olsaydım! dedi. Yatağına soyunmadan yüzükoyun uzandı. Sabaha kadar uyuyamadı.
Bugün Frenkçe okumak, mütemadiyen esvap değiştirmek, moda yapmak çılgınlıklarından, soğukluklarından, boş bir tekebbürden, manasız ve münasebetsiz bir tefevvuk iddiasından başka bir şey yoktu... Alafrangalık, bir veba gibi içimize girmiş, yanaklarımızın allığını, dudaklarımızın tebessümünü silmiş, feracelerimizi parçalamış, pabuçlarımızı atmış, parmaklarımızı narin bir mercan gibi parlatarak güzelleştiren kınalarımızı bile ortadan kaldırmıştı. Eşyamızı, esvaplarımızı değiştirirken ruhlarımızı da değiştirmişti; her şey yalan, her şey sahte, her şey taklit oldu. Saadet uzak bir hayale, yetişilmez bir hülyaya inkılâp etti. Âdetlerimizle beraber sevinçlerimiz de söndü. Şimdi şaşkın ve mustarip bir nesil... Her şeyden nefret eden, her şeyi fena gören, her şeyi karanlık gören, berbat, hasta, tedavisi imkân haricinde bir nesil, ah şimdiki mariz ve müteverrim muhit...
Henüz kayıt yok

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Reklam
Henüz kayıt yok