Yazar Faruk Demirel, 1960 yılında Fatsa'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Uzun yıllar gazetecilik ve editörlük yaptı. İlk romanı "Kayıp Yollar" 2005 yılında yayımlandı. Duvarın Dibinde, Demirel'in yedinci romanı.
Ket ile yaşamaya başladıktan sonra aşağılık duygusuna kapıldım. Kadın çeşitli sanat dallarıyla uğraşıyor, boş kalınca da kitap okumaya başlıyor. Ne zaman dışarıya gitse, çantasında yeni bir kitapla eve dönüyor. Abone olduğu birkaç dergi, her hafta postayla eve geliyor. Ben Almanca bilmeme rağmen kursa gitmediğim için onun kitaplarını okuyamıyorum. Sürekli videodan Türkçe film izliyorum. Ket ile havadan sudan konuşmak istiyorum. Okurken beni sadece "evet" ya da "hayır" diye yanıtlıyor. Ayıptır söylemesi sevişirken bile kitap okuyacak neredeyse!
Kitap kısa kısa öykülerden oluşuyor hepsi bir solukta okunan ve düşündüren cinste. Yazarın toplumumuzu çok güzel eleştirmiş tavsiye ederim kısa ve öz başlayın hemen bitiverir.
Başkalarının acılarına ağlayabildimiz gün insan olmayı başaracağız...
Bir insan öldüğünde/öldürüldüğünde din, dil, ırk, mezhep sorgulamadigimizda insan olmayı başaracağız...
Hiç bir canlıya kıyamayacak kadar vicdanımız olduğunda insan olmayı başaracağız...
Bazı kitaplar kurşundan agirdir hele de gerçek yaşanmışsa...
Okumak bile bu kadar zorken bunca caniliği yaşamak güç ister.
Bi tanıdığımdan dinledigim olayları daha ayrıntılı okumak yüreğime ağır geliyor birçok defa bıraktım okumaktan vazgeçtim yine yeni yeniden elim de buldum.
Insan yakmak, cana kiymak ne demektir ve bunu sevap işlediğini düşünerek yapmak...
Hangi vicdana, kitaba, dine, hangi inanca uyar.
Kendinden olmayanı katletmek ne kadar insanca bir davranış.
Evet insanca çünkü ırkı, rengi farklı diye dışlanan, katledilen bir hayvan gördünüz mü?..
Yakın tarihimizin acı olaylarından. Okunması bile bu kadar acı verirken, bunu yaşayan milletimizi düşünemiyorum bile. Yüz yıllarca bir mozaik gibi birlikte yaşayan, değişik milletleri, dinleri, ırkları barındıran bu güzel topraklar, bu güzel insanlara ne oldu? Nasıl oldu da bu kadar ayrışabildik? Nasıl oldu da bu kadar kan gözlerimizi bürüdü? Bir insan başka bir insana bu kadar zulmü nasıl reva görür.? En acısı da üstünden 40 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen aslında hiç bir şeyin değişmemesi. Aydınlık günlerimiz olsun. Bitsin artık bu gereksiz kardeş kavgaları....