Fatih Yeşil

Fatih YeşilTrajik Zafer author
Author
Compiler
8.3/10
3 People
20
Reads
2
Likes
493
Views

Fatih Yeşil Quotes

You can find Fatih Yeşil quotes, Fatih Yeşil book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Yeni bir iktidar anlayışı ve hükmetme biçimini vazetmesi sebebiyle, Nizam-ı Cedid en başta bir kanunlaştırma hareketidir.
19. yüzyılın ilk devresinde Osmanlı dış politikası, İngiltere ve Rusya arasında salınan güçlü bir mıknatıs gibi, kutup başlarının çekim gücüne göre bu iki devletten birine yakınlaşıp uzaklaşan metal bir nesne hükmündeydi.
Sayfa 178Kitabı okudu
Reklam
nizamnamesi de birkaç yıl sonraya
İttihâd ve Terakkî Cemiyeti, 2 Haziran 1889'da ilginç bir tesadüf eseri olarak Fransız İhtilâli’nin yüzüncü yılında, Sirkeci'deki Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriyye'de Ohrili İbrahim Edhem Temo, Arapgirli Abdullah Cevdet, Diyarbakırlı İshak Sükûti, Konyalı Hikmet Emin ve Çerkez Mehmed Reşid tarafından İttihâd-ı Osmânî adıyla kuruldu.
Sayfa 330Kitabı okudu
Jön Türk ihtilâli, Balkanlardaki tedhiş hareketleriyle köşeye sıkıştırılan Müslümanların Batı karşıtı tepkileriyle pasif kalmakla suçladıkları padişaha karşı öfkesinden beslenen ve Manastır'daki liberal düşünceli subaylarca kuvveden fiile geçirilen bir ihtilâldi.
Sayfa 322Kitabı okudu
II. Abdülhamid devri (1876-1909), Osmanlı tarihinin siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan en sıkıntılı dönemlerinden biridir. Hasta Adam, Panslavizm ve Şark Meselesi gibi siyasi terimleri paravan olarak kullanan sömürgeci devletler, başta Balkan coğrafyası olmak üzere merkeze uzak Osmanlı topraklarını paylaşma yarışına girdiler. Bu bağlamda; Rusya ile
Sayfa 273Kitabı okudu
Nizâm-ı Cedîd sadece İstanbul esnafı için değil esnafla sarsılmaz bir ilişki kurmuş olan Yeniçeriler için de kaygı vericiydi. Nizâm-ı Cedîd ordusunun üniforma ve semboller bağlamında manevî şahsiyetinin oluşmaya başlaması ve Asker-i Cedid-i Hakani (Sultanın yeni askerleri) olarak isimlendirilmesi, askerî zümrenin payitahttaki kadim temsilcisi Yeniçerilerin pozisyonunu sarsacak gelişmeleri de beraberinde getirdi. Aynı işi yaptıkları iddiasındaki Yeniçeriler, devlet protokolünde her geçen gün biraz daha ön plana çıkan Nizâm-ı Cedîd birliklerine verilen ücret ve ikramiyelerden de hayli rahatsızlardı.
Reklam
Aslında her zafer trajiktir. Trajiktir, çünkü galipler için de mağluplar için de muharebe alanının kan ve barut kokusu aynıdır. Savaşın zavallı figüranları olan askerler bir tarafa bırakıldığında bile bu durum değişmez.
kabul etmek zorunda kalacaktı. Prut Antlaşması'nın yıldönümü olan 21 Temmuz 1774’de imzalanması konusunda Rus temsilcilerin ısrar ettiği Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım bağımsız bir devlet haline gelmiştir.
XIX. yüzyıl, Osmanlı Devleti'nde reformların ivme kazandığı, kurumsal yapının genişlediği, memur sayısının çoğaldığı, devlet eliyle sanayileşme hamleleriyle altyap yatırımlarının yapıldığı ve yüksek maliyetli saray ve kamu binalarının inşa edildiği bir dönemdi. Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye adıyla kurulan (1826) yeni ordunun masrafları, Balkanlarda başgösteren ayrılıkçı-bağımsızlıkçı başkaldırılara, Anadolu, Rumeli ve özellikle Mısır'da çıkan isyanlara müdahale için yapılan askeri harcamalar hazineyi zora sokan diğer faktörlerdi. Öte yandan 1838 Baltalimanı Ticaret Antlaşması gibi geleneksel devletçi Osmanlı iktisadi düzenini liberal-kapitalist çizgide düzenleyip rekabet gücünden yoksun bir biçimde Batı kapitalizminin girdabına sürükleyen adımlar, devletin ithalat-ihracat dengesinin bozulmasına, gelirlerinde ciddi kayıplara ve küçük ölçekli manifaktür endüstrisinin sarsılmasına yol açtı.
Sayfa 235Kitabı okudu
tespitin şahı...
Özellikle 93 Harbi'nden sonra atayurtlarına dönmekten başka çareleri kalmayan Rumeli'deki Müslüman ahalinin kitlesel göçü ve dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayan Müslüman toplulukların emperyalizm tarafından yutulmasının kamuoyunda yarattığı derin travma, Osmanlı aydınlarının en hafif biçimde söyleyecek olursak II. Abdülhamid'le aralarına mesafe koymalarına sebep oldu. Bu mesafeyi besleyen sıkıntıların giderek kronikleşmesi, bir süre sonra muhalefeti biraraya getiren ortak paydaya dönüşecektir.
Reklam
II. Abdülhamid, siyaseti metafizik alana taşıyarak muhalefetin önünü kesecek olanaklara sahip olmakta ve otoriter rejimini tahkim etmekteydi. Fakat böylesi bir rejimin kurulması ve otuz seneyi aşkın bir süre idame ettirilebilmesi biraz da siyasi gücün elindeki araçlara bağlıdır. Otoriter bir idarenin ön şartlarından birisi hiç şüphesiz iktidarın idare ettiği nüfus ve topraklar konusunda sağlam bilgi ve verilere sahip olmasıdır. Dolayısıyla II. Abdülhamid'in kurguladığı rejim, her şeyden evvel iyi işleyen bir bürokratik aygıta ve becerikli bürokratlara ihtiyaç duyacaktır.
Gülhâne Hatt-ı Hümâyunu, II. Mahmud'un saltanatının son on üç yılında gerçekleştirilen idari, iktisadi, askeri ve sosyal düzenlemelerin eseridir denilebilir. Bu dönemde sadece kapsamlı reformlar gerçekleştirilmedi, bu büyük dönüşümün adı da 'Tanzimât-ı Hayriyye' ve 'Tanzimât-ı Mülkiyye' olarak konuldu. Keza vefatından bir yıl önce benzer bir fermanın ilanının tartışıldığını, ancak başta Âkif Paşa olmak üzere yakın çevresinin, mutlak iktidarını sınırlandıracağı yönündeki ikazları nedeniyle bundan vazgeçildiği nakledilir. Dolayısıyla Gülhâne Hatt-ı Hümâyunu'nu sadece Mustafa Reşid Paşa'ya mal eden, zamanın ruhunu, devlet aklını ve bürokratik tecrübeyi tek bir şahsa indirgeyen kemikleşmiş ezberler ve fermanı 'can havliyle bir gece evinde kaleme aldığı' şeklindeki dramatik-romantik kurgular tarihsel realite karşısında hükümsüzdür.
Sayfa 168Kitabı okudu
kuleli vakası 1859
Nakşî-Halidî şeyhler, paşalar, alafranga gençler ve hamiyetperver memurlardan oluşan bu kozmopolit koalisyonun ideolojik ortak bir ajandası yoktu, ancak padişah ve hükümetin devrilmesi konusunda mutabıklardı. Kuleli İttifakı'nı oluşturan bu parçalı ve heterojen yapı, hadiseyi gericilik-ilericilik, devrimcilik-muhafazakârlık ekseninde değerlendirmenin mümkün olmadığını göstermesi bakımından da önemlidir.
Sayfa 207Kitabı okudu
iltizam sisteminin doğuşu
Osmanlı ordusunda, gittikçe artan oranda iş bulmaya başlayan Levendlerin merkezi hazinede yarattığı açığı kapatabilmek için devlet, daha önce sipahilere bıraktığı vergi gelirlerinin bir bölümünü açık artırma yöntemiyle (müzâyede) belirlenen bedel karşılığında, belirli bir süreliğine mültezimlere devretmeye (iltizâm) başlamıştır. Bu bağlamda iltizam ihalelerini alan mültezimler birer 'müteahhid' olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat iltizam yoluyla ihaleye çıkartılan sadece timarlar değildi; tımarların yanı sıra devlete ait gelir kaynaklarının önemli bir kısmı iltizam sistemi çerçevesinde değerlendirilebilmekteydi. Mukataa olarak isimlendirilen söz konusu vergi kaynaklarının, yapılan sözleşme çerçevesinde mültezimlere kiralanması sadece Osmanlı mali sistemini değil idari ve askeri organizasyonunu da değiştirmiştir, zira tarihe karışmakta olan tımarlar, askeri ve mali bir ünite olmanın yanı sıra aynı zamanda İmparatorluğun idari taksimatının da bir parçasıydı.
şunu özellikle vurgulamak isteriz ki milliyetçiliğin filizlendiği şehirlerde değil ziraî üretimin yapılamaz hale geldiği köylerde başlayan Sırp Ísyanı, siyasî olmaktan ziyade sosyo-ekonomik sorunların ve değişimin tabii sonuçlarından biriydi.
32 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.