Ey efendim! Ben değildim kızılacak kişi...
Zira ben tükenene kadar sabrettim, dayandım. Silah da taşımadım hiç yamımda.
Yanımda taşıdığım tek şey ilkelerimdi benim.
Sessizliğinizi affetmez Allah!
Kavga, kaza, savaş, şiddet görüntüleri yağmur gibi zihnimize yağıyor. Televizyon denilen aletin uzakları yakın ettiği, dünyayı evimize, salonumuza, ayağımıza kadar getirdiği yalan! Aksine, gözümüzün gördüğü bütün o sahnelerden uzağa atıyor bizi. Bizden uzakta bir yerlerde savaşlar oluyor, insanlar ölüyor, herkesin kıyameti kendine kopuyor.
Ama bizimki değil. Bizim değil o savaş. Ölen biz değiliz. Ağlayan, acı çeken biz olmayacağız. Bir tuşa basmakla değişecek dünya. Bir kanal ötesi komedi filmi, diğerinde spor müsabakaları, bir sonraki oyun havaları...
Bombardıman sırasında parçalanan cesetler arasında babasının cesedini arayan bir çocuğun, hiç değilse babasının sağlam bir cesedi olması için ettiği duayı, o sırada hissettiklerini vermez size hiçbir haber. Tecavüze uğrayan bir çocuğun aklını yitirmesini göremezsiniz televizyonda! Bütün ailesini kendi elleriyle toprağa gömmek zorunda kalan bir babanın acısı, yere boylu boyunca cesetleri serili çocuklarının başında onlara bakan, üzerlerini örten ve kendi de yanına yatıp ölmüş çocuklarına ninni söyleyen bir anne yer almaz televizyonda!
Ve nedense, konuşturmaz onları hiçbir haberci! Oysa oradalar. Herkesin çok yakınında...
Bilmezsiniz.
Bilmemeniz için kurgulanır bazen haberler.
Ve Suriyeli bir kadının seslenişi;
'Konuşmak istemiyorum. Sesim, sözüm yok benim. Anlatacak bir şeyim yok.
"Mowya: (Kediyi tekrar göstererek) Hayvanlar, bu kedi Amerikalılar için Suriye'nin insanlarından daha önemli! Çünkü eminim ki hayvanların buradaki insanlardan daha fazla hakkı vardır. Biz umurlarında değiliz! Belki üç dört kediyi kameraya çekersen ve You Tube'a atarsan, bir saat içinde belki bir milyon kişi o videoyu izler. İnsanlar kimsenin umurunda değil! Belki Amerikalılar videoyu görünce, Suriye'de kedilerin olduğunu fark ederler ve kedilere yardım ederler. Belki 'Aaa! Suriye'de kediler de varmış. Hadi Suriye'ye yardım edelim!' derler. Kadınları umursamıyorlar. Kedileri umursarlar! Kedi en azından bir hayvan, yardıma ihtiyacı var!"
Kayıp Devrim (s. 82)
Kitaptaki bu kısım aşağıda linkini paylaştığım "Not Anymore: A Story of Revolution" belgeselinin 12:50 dakikasından itibaren alınmıştır. Olur da 15 dakikalık bu belgeseli izlemek isteyen olur diye linkini paylaştım.
youtu.be/RA8HsfRioWE
Ey Ömer bin Abdülaziz. Sen ki Ömer bin Hattab'ın soyundan. Sen ki Resulüllah'ın ahlakından. Sen ki Ömer bin Hattab'ın adaletinden. Ne güzel adamsın ki, karanlık bir çağı aydınlattın. Ne güzel adamsın ki, mazlumu gözettin. Ne güzel adamsın ki, Enes bin Mâlik, "Ömer bin Abdülaziz dışında idarecilerden Resulüllah'ın namazına benzeyen bir namazı hiçbir imamın arkasında kılmadım" şeklindeki övgüsüne mazhar oldun. Ey yüce gönüllü, peygamberin müjdelediği insan...
Hayırlı Ramazanlar.
Bu kitabı okuduğum zaman geçirdiğim hisleri, gözümün önünde canlandırdığım sahneleri burada yazmam çok zor. Kitap akıcı sayfaları az ama verdiği his, bilgi muazzam.
Müslümanlar toplu olarak tarih boyunca son iki-üç asırdır yaşadıkları aşğılanmayı, ezilmeyi, hor görülmeyi bu kadar yaşamamışlardır.
20. y.y. ki bunu şu an içinde
Her siyasetçi ve idarecinin mutlaka Ömer b. Abdülaziz'in (r.h) hayatını okuması lazım.
Bu kitap'ta hz. Ömer'in biografisi bize kısa şekilde özetlenmiştir. Dili sade, olaylar güzel dille anlatılmıştır.