Kısacık, tadı damağımda kalan bir roman. Bu akıcı anlatım ve üslup ile daha nice sayfaları keyifle okuyabilirdim. Yazarın kalemi ile tanışma kitabım oldu. İyi ki de tanıştım diyorum ve şimdiden diğer kitaplarını merak ediyorum.
Okurken bana çok çok tebessüm ettiren, kimi yerde "yok artık" dedirten ama bir o kadar da düşündüren trajikomik bir eser. "Güleriz ağlanacak halimize" dediğimiz ve maalesef toplumumuzun acı gerçeği hâline gelmiş pek çok hadise bu kitapta kurgu içerisinde öyle ustalıkla anlatılmış ki.
Kürdan kitabınızın ana karakteri, bu onun lakabı. Adı pek kullanılmıyor, var ile yok arası, ortaokul terk fotoğrafı dışında (o da bir şekilde kayboluyor) fotoğrafı bile yok. Kürdan'ın cenaze namazı kılınıyor, defnediliyor. İmamın şüphesi ve ihbarı ile bir sorgulama süreci başlıyor. Amir, Usta,Nermin, Selo, Durmuş, Servet Baba... Kürdan'ı anlatmaları , soruşturma süreci gerçekten okunmaya değerdi. Hele Selo 'nun şu ifadesine bayıldığımı söylemeliyim.
Soğuk, buz gibi biramı söylemişim, bardak buğulanmış, yanında çerezim. Elimde Amat. Öyle dalmışım ki kitaba sanki Akdeniz'de kalyonla seyir halindeyim, sağ yanımda Diyavol, öbür yanımda Süleyman Paşa. Ortalarında ben ufku gözlüyorum. Gemi dalgaya girdikçe yelken direğinden ığralı sesler yankılanıyor kulağımda İşte o halde ben kendimden geçmişken kafamı bir kaldırdım , bizim Nermin az ötemden geçiyor. Yanında da arkasından görebildiğim kadarıyla Raskolnikov'un sünmüşü, Aylak Adamın çirkini, Sahtegi'nin gençliği misali sarsak bir Adem...
Çok beğendiğim bir kitap oldu. Tavsiye ederim, siz de okuyun.