çok daha fazla, ah, evet
çok daha fazla, susabilir insan
saatlerce
ölülerin bakışları misali kıpırtısız bakışlarla
bir sigara dumanına dalabilir insan
bir fincanın biçimine ya da
renksiz bir çiçeğe, bir halıya
düşsel bir çizgiye, duvara.
terkedilmiş Cuma
eski sokaklara benzer hüzünlü Cuma
hastalıklı tembel Cuma
sünen sinsi esnemeler Cuması
bekleyişsiz Cuma
teslim olmanın Cuması
boş ev
sıkıntılı ev
gençliğin baskınına kapalı ev
karanlık ev ve güneşin hayali ev
yalnızlık, fal ve kuşku evi
perde, kitap, dolap ve resimler evi
aaah ne denli dingin ve gururla geçiyordu
garip bir su akıntısı gibi
bu terkedilmiş sessiz Cumalarda
bu sıkıntılı evlerde
benim yaşamım
aaah ne denli dingin ve gururla geçiyordu ...
ümitsiz ve yorgundum bu arayışlardan
gel, gel dedim nazlı bir gülümsemeyle
uzulı bir yol, işret dolu bir gece vardı önümüzde haykırdı akıl, nereye gidiyorsun dedi, nereye
onu istiyorum bu yalnız gecede buluşmayı kaybolmuş gözleriyle kederle, güzelliğinin suskun kederiyle dopdolu, baştan aşağı kendisiyle
onu istiyorum ki sarılıp basayım bağrıma sarılayım karasevdalıma
dolanalım, sımsıkı dolanalım birbirimize o güçlü ve sıcak kollara
“âh… ey Tanrı nasıl söyleyeyim sana
yorgunum bedenimden, dertliyim dertli
senin büyüklüğünün kapısına her gece
başka bir bedenin umudunu taşıyorum sanki”