Kırmızı Pazartesi yazarın okuduğum ikinci eseri.
Eser bilinen eserlerin aksine sondan başlayan bir kurguya sahip. Bu kurguyu "polisiye romanlar"da görmeye aşinayız sıklıkla. Eser de tam anlamıyla bir polisiye roman olmasa da kısmi olarak polisiye romanı andıran niteliklere sahip.
Söyleyeceklerim spoiler sayılmaz diye tahmin ediyorum. Zira eserin kapağını açar açmaz kahramanın öleceğini öğreniyor okur. Bütün kurgu bu ölüm üzerine kurulu olsa da eserin yazıldığı coğrafyanın insanlarının özelliklerini de görebiliyoruz. Toplumun aynası diyebiliriz.
Bir namus cinayeti. Hani Kemal Sunal filmlerinde de görülen kadının oğlunun eline silahı verdiği, sevdiği kadının kanını almazsa onunla evlenmeyeceği cinsten bir kurgu. İki kardeş Santiago'yu namus için öldürüyorlar, Santiago'nun bir dostunun ağzından da olay anlatılıyor. Cinayetin işleneceğini orada yaşayan herkes biliyor ama kimse sonuca etki edecek bir müdahalede bulunmuyor. Aksine toplum bir nevi destekliyor o cinayeti. Üstelik kurbanın suçlu olduğuna dair en ufak bir kanıt dahi yok.
"Bana bir ön yargı verin, dünyayı yerinden oynatayım."
"Kader bizleri görünmez kılar."
Kitap hacimsiz olmasına rağmen anlatım olarak zorluyor. Daha önce Marquez okuduysanız bu zorluğa aşinasınızdır diye düşünüyorum. Ben aşina da olsam okurken yorduğunu itiraf edebilirim. Ama yine de okumaya değer diye düşünüyorum. Bazen zor olan şeyler daha çok şey katar insana.