Doğal olarak, kitabın toplam 14 bölümünden 6 tanesi, Jukov’un 2. Dünya Savaşı kariyerine ayrılmış.
Ancak kitap alışılagelmiş bir biyografi olmaktan, bir noktada ayrılıyor. O da Jukov’un yazdığı otobiyografisini, farklı başkanların dönemlerinde, nasıl ve neden değiştirmek zorunda kaldığı anlattığı kısım.
Bu aynı zamanda, Sovyetler’deki “askeri tarih yazıcılığı” hakkında çok güzel bilgilerde veriyor. Tabii bunun yanında, her diktatör gibi, Stalin’in de ünü çok parlayan bir mareşalden nasıl çekinmeye başladığını ve onu halk gözünde zamanla küçük düşürerek, sonrasında sürgüne mahkum edişini anlattığı kısım, savaş sonrası dönemi ele alan önemli bölümlerden birisi.
Görüldüğü gibi, kitap sadece “askeri tarih” meraklılarına değil, “askeri tarih yazımı” kapsamında “tarih yazımı” meraklılarına da hitap ediyor.
Tercümesi gayet güzel, yazarın akıcı üslubuyla rahat okunan bu kitabı her tarih ve askeri tarih meraklısına tavsiye ederim.