Nietzsche bireyin tam anlamıyla gelişmesinin koşulunun bireyler arasındaki en amansız mücadele olduğunu söylerken, sosyalizm aynı nedenle her tür rekabetin bastırılması gerektiğine inanır. Gelgelelim bu konumların hepsinde aynı temel saik işbaşındadır: ""Kişi toplumsal-teknolojik bir mekanizma tarafından eşitlenmeye ve tüketilmeye direnir."" Modernliğe özgü hayatın ve bu hayatın ürünlerinin içsel anlamını, deyim yerindeyse kültürel bedenin ruhunu konu edinen bir araştırma, metropol gibi yapıların hayatın bireysel ve bireyüstü içerikleri arasında kurduğu denklemi çözmeye çalışmak zorundadır.
Böyle bir araştırma kişiliğin kendini dışsal güçlerin yaptığı düzenlemelere nasıl uydurduğu sorusuna cevap vermek durumundadır. Bugün ben de kendime bu görevi verdim.
Bir şeyin değeri, bireye olan uzaklığına göre belirlenir,bu şey bireyin elde etmesi çok kolay, yani çok yakın ya da çok zor, yani çok uzak olan bir şeyse değersiz olacaktır, büyük bir çaba harcayarak ulaşılabilir olduğu bir uzaklıkta bir şeyse o zaman değerli olur...
"İnsanın sınırları, bedeninin ya da dolaysız biçimde etkinlikte bulunduğu alanın sınırlarından ibaret değildir. İnsanın erimi, zaman ve mekan içinde yol açtığı etkilerin toplamından oluşur."
Bakış hem öylesine özel hem de öylesine incelikli bir bağdır ki ancak en kısa yolu izleyerek biçimlenebilir: Bir gözden ötekine giden düz çizgi en ufak uzaklaşma en ufak yan yan bakış onun biricikliğini bütünüyle yok edecektir.
para olanca tarafsızlığı ve kayıtsızlığıyla bütün değerlerin ortak paydası olmuş, nesnelerin özünü, bireyselliğini, özgül değerini, karşılaştırılamazlığını silip atmıştır.
Modern yaşamın en derin sorunları, toplumun egemen güçlerine karşı, tarihsel mirasın, dış kültürün ve yaşam tekniğinin ağırlığına karşı, bireyin kendi varoluş bağımsızlığını ve bireyselliğini koruma çabasından doğar.