Georgina Max Müller sözleri ve alıntılarını, Georgina Max Müller kitap alıntılarını, Georgina Max Müller en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hiç bir Hıristiyanın bugüne kadar giremediği Eyüb Sultan Camii burada. Osmanlı hanedanının ilk padişahı Sultan Osman'ın kılıcı da bu camide muhafaza edilmekte imiş. Tahta çıkan her padişah, Mevlevi Şeyhi tarafından icra edilen bir merasimle bu kılıcı kuşanırmış(3). Bizdeki taç giyme merasimine tekabül eden bir merasim olsa gerek.
Bu erkek kalabalığının arasına serpiştirilmiş kadın miktarı da tahminin çok üstünde idi. Rahat ve korku suz Köprüyü geçmekte olan bu beyaz, kırmızı, mavi, yeşil ve mor renkli kıyafetlere bürünmüş kadınların, şeffaf peçeleri arkasında parlayan siyah gözlerinden başka bir şey görmek mümkün değildi. Bu siyah gözler umumiyetle Şark kadınının en büyük güzelliğini teşkil eder. Türk, İran, Yunan ve Çerkeş kadınlan bu parlak renkli biçimsiz ferace denilen kıyafet içinde, birbirleriyle âdeta rekabet halindeler. Bir çokları yaş maklı veya peçeli, bazıları da sanki dişçiye gidiyorlar mış gibi yüzlerini beyaz tüllerle sarmışlar.
Galata Köprüsüne ilk ayak bastığımız zaman her şeyin düşündüklerimizin ne kadar fevkinde olduğunu gördük. Burada bütün dünya milletlerini göreceğimizi tahmin etmiştik, ve görüyorduk da. Fakat bir sahne üstünde gibi değil, hayatın hakiki akışında olduğu gibi. Sanki Babil Kulesi(4) şimdi düşmüştü de bunlar Şinar Ovası'ndan üzerimize doğru dökülüyorlardı.
İstanbul şehir merkezi belki bir dinlenme mahalli değildir. Fakat Tarabya, isminden de anlaşılacağı veçhile, yorgun zihinler için tam bir tedavi ve istirahat yeridir. İstanbul'a yaklaşılıp Haliç'e girerken görülen manzaralar defalarca yazılmıştır. Fakat Boğaz'da önümüze serilen bu muhteşem panorama karşısında, bütün kalemler tamamiyle âciz kahyor. Bu peri diyarını aydınlatacak bir güneşin bulunması gayet tabiî, fakat burada mayıs ayından itibaren Marmara Denizi baştan başa göz kamaştırıcı ışıklarla kaplı. Pırıldayan cami kubbeleri, her mabedin etrafında yükselen beyaz mumları andıran minareler, parlak beyaz mermer cepheleriyle sayısız saraylar, kahverengimsi damları ve grimsi ahşap balkonlarıyla denizde akisleri yansıyan Türk yalıları ve etraflarında yükselen kara selviler, Boğazın iki yakasındaki yeşil yamaçlar ve suyun bizzat kendisi, beyaz sırma dalgacıkların oynaştığı mavi bir atlas kurdele ve hareket halinde renk renk yelkenliler. Bütün bunlar bir arada hiç bir yerle kıyas edilemeyecek müstesna bir tablo yaratıyor.
Sâmi ırkını temsil eden her çeşit Yahudinin yanı sıra, derin yüz çizgileri, dik burunları, çıplak ayakları ve sarındıkları kahverengi veya beyaz peştamalları, başlarında kalın beyaz sargılarıyla Araplar da vardı. Afrika ise, her çirkinlik derecesindeki kadın ve erkeğini buraya yollamıştı. Yuvarlak yüzlü, küçük gözlü, basık burunlu hakiki Moğollar da eksik değillerdi. Çinliler ve Malaya'lılara pek fazla rastlanmamakla beraber bu sarı yüzlü, düz siyah saçlı, mukaddes krallık mensuplarına da tek tük tesadüf etmek mümkündü.
Aryen ırkının Avrupa ve Asya'dan gelme pek çok mümessilini görüyorduk. En çok göze çarpanlar ise beyaz kısa etekleri, sırma işlemeli ceketleriyle yakışıklı Yunanlılar, bol elbiseleri ve siyah başlıklarıyla İranlılar, kaba koyun, pöstekileri içinde Arnavutlar ve ekseriya Türkler gibi giyinmiş fesli Ermeniler idi. Bunlardan başka göğüsleri fişeklerle süslü, yanları kılıçlı, belleri bıçaklı Çerkesler, uzun kahverengi külahlı dervişler, millî kıyafetleri içinde fesli Türkler ve bunların arasına karışmış Hintliler ve Buhara'lılar da vardı.
Hiçbir memlekette Türkiye'de olduğu gibi ayrı inançtan kimselere yüksek mevkilere gelme şansı tanımamıştır. Burada yalnız bakanlar arasında değil, devletin mühim sırlarının tevdi edildiği sefirler arasında bile Hristiyanlara rastlanır. Bir adamın vurulduğu zaman Bulgar diye mi yoksa Hristiyan diye mi öldürüldüğü fark edilmez. Mamafih gördüğümü anladığım kadar bu nefreti menbaı dinden ziyade millete dayanıyor.