10 Kasım 1938 sabahı saat 09:00'da yaşananları Hasan Rıza Soyak şu şekilde anlatır:
"Gözleri kapalı.Göğüs mütemadiyen inip çıkmakta.Sarayda ve odada ruhani bir sessizlik hâkim.Yatağının sağ tarafında, hemen yanı başında Dr.Mim Kemal Öke ayakta duruyor.Dr.Kamil Berk, Mim Kemal Öke'nin omzuna dayanmış hıçkırıklarına hâkim olamıyor.Prof.Dr.Akil Muhtar Özden kendisinden geçmiş,odanın içinde telaşlı adımlarla durmadan dolaşıyor; hem ağlıyor, hem de mütemadiyen "Aman Yarabbi,aman Yarabbi diye söyleniyor(...) Hazin sessizlik içinde kulağıma yalnız Dr.Kamil ve Prof. Akil Muhtar'ın hıçkırıkları çarpıyor."
Bundan beş dakika sonra ise henüz 57 yaşındayken, bir ulusun kurtarıcısı,büyük devrimci Atatürk yaşama gözlerini yumar.
Kısa bir kitap olmasına rağmen bildiklerimi hatırlatması ve bilmediğim noktalara ışık tutması bakımından tatmin edici olduğunu söyleyebilirim.
Atatürk 'ün özellikle gençlik yıllarından başlayarak ölümüne kadar ne kadar çok doktorla çevrili olduğunu görmek ilginçti. Ayrıca kitapta dikkatimi çeken birkaç nokta var. Bunlardan ilki Atatürk 'ün naasinin Anıtkabir 'e defnedilmesi öncesi, naas kefenlenirken Makbule Hanim'in eski harflerle yazılmış bir kağıdın Ata'nin kefeninin içine konulmasını istemesi olayıydı. Bunu okurken 'Verdiğin mücadelenin en yakınların tarafından anlasılamamasi ne kadar üzücü' diye düşündüm açıkçası.
Dikkatimi çeken 2.nokta ise Atatürk'ün çocukluk yıllarından itibaren muzdarip olduğu rahatsizliklar ve hastaliklardi. İnsan bunları okuyunca ' Bunca hastalığa rağmen adam neler yapmış, üretmiş ve okumuş, ya bu hastaliklar olmasaydı daha neler yapacaktı?' diye düşünmekten kendini alamıyor.