1963 yılında Kırıkkale'de doğdu. Boğaziçi Üniversitesi'nde ekonomi eğitiminden sonra lisans üstü öğrenimini Norveç'in Bergen Üniversitesi'nde Kitle İletişim dalında yaptı. Kıvılcım, Türklerin haber izleme alışkanlıklarını ele alan master tezini bitirdikten sonra gazetecilik hayatına Berlin'de, Aktüel dergisi Almanya muhabiri olarak başladı. 1992-96 yıllarında Alman radyosu ve televizyonunda çalıştı. Her ikisi de Köln'de bulunan Almanya'nın Sesi Radyosu ve Köln Radyosu için sosyal içerikli röportajlar yapan Kıvılcım, 1993-1996 yıllarında Alman televizyonu üçüncü kanalı WDR'de televizyon programcısı olarak görev aldı. Haftalık Babylon programına portreler ve haber-magazin türünde röportajlar hazırlayan Kıvılcım, yurda döndükten sonra Radikal gazetesinde muhabirlik yaptı. İstanbul, Öküz dergilerine yazılar yazdı. Yabancı televizyonlar için belgesel türünde çalışmalarına devam eden Gönül Kıvılcım, son olarak ARTE Kültür Kanalı'na Karadeniz'de kirlilik sorununu ele alan bir belgesel çekti. Kıvılcım, bir süre NTV Radyo'da cumartesi günleri yayınlanan “Kahvaltı Sohbetleri” programını hazırlamıştır. İlk kitabı olan ve öykülerini bir araya getiren “Kasaba ve Yalanlar”, 2001'in Haziran'ında yayınlanmış ve eleştirmenlerin büyük övgüsünü almıştır.
Daha doğru hayat neydi? Belki geçmişte kaybolanları farklı bir yoldan giderek aramaktı. Her yeni umut bir başka ihtimale bağlanma vesilesi değil miydi? Kendini yaşamak... Kendisi için yaşamak...
Sayfa 120 - Mario Levi, O Evler Dile GelseydiKitabı okudu
Farklı zamanlar silsilesiydi şehir. Birinin gece vardiyasından döndüğü an ötekinin sabahıydı. Birinin özgürlüğü diğerinin zindanı. Birinin başı göğe erdiği anda ötekinin cehennemi başlıyordu.
Geleninin, geçeninin, kaçanının, göçeninin çok olduğu kadim şehir İstanbul. İçinde yaşarken dertlendiğimiz, bir adım öte gittiğimizde özlediğimiz, hep ondan gitmek hayalleri kurmamıza rağmen, bir türlü kopmayı da beceremediğimiz güzel İstanbul kim bilir kaçıncı kez konu oluyor öykülere, kitaplara.
Tek kelime ile muhteşem bir kitap olmuş İstanbul
Küçük Umutlar hepimizin içinde savrulduğu 2013'ten beri yaşanılan çılgınlıkları romancı gözüyle anlatan bir roman. Yazarın kadın yazarlar ile ilgili çalışmalarından öğrendiklerinin de metnin yer yer sert olmasına katkısını görüyoruz. Tabii, hiçbir şey bu çılgınlıkları bire bir deneyimleyen bizlerin gerçekleri kadar sert olamaz. Ancak, romanı okurken şunu düşündüm. Bu ülkede öyle şeyler yaşandı ve yaşanıyor ki hayatın kendisi yazıldığında kurguda olsa yok artık diyeceğimiz şeyler bunlar.
Romanın özelinde konuşursak üstkurmaca çok başarılı kullanılmış. Hatta bir yerde romanın kahramanı kendi bölümünü kendi yazma seviyesine geliyor.
Tanpınar'ın Suat'ının tartışıldığı yerlerde de yeni sorgulamalar görüyoruz.
Bu roman bizi yaşadığımız gerçeklerin içine daldırıp daldırıp çıkartırken kurmaca bir eseri okumanın zevkinden de mahrum bırakmıyor .
Küçük Umutlar şaşırtıyor, şaşırtırken de keyifli bir okur serüveni yaşatıyor.
Tophaneli Hasan...
Bakkal Hasan...
Ekonomik sıkıntılar çektiği için artık yaşamla bağı azalmaya başlamıştı. "Ben ölüyorum ve dükkanı size bırakıyorum." Notu yazıp sonra da yırttı attı. Kolay mıydı öyle veda mektubu yazmak. Sahi ya, insan ölmeden önce geriye bırakacağı mektupta ne yazabilirdi ki ya da neyi sığdırabilirdi üç beş satıra?
Yazarın anlattığı kişiler ve olayların yanısıra İstanbul tasvirleri de çok hoşuma gitti. Okuduklarım sanki bir ressamın tablosuna bakar gibi hissettirdi. Öyle güzel ve detaylı yazmış ki, zihnimin içinde belirdi her biri okurken. Bu anlamda yazarın edebî diline hayran kaldım. Bu şehir koynunda kaç insanı doğurdu kaç insanın canına kıydı kim bilir.
Hasan intiharını düşünedursun, bir gün yazar Leyla ile yolları kesişiyor ve o zamandan sonra süreci kendisinin bile yönetmediği günler başlıyor. Bir romanın kahramanı olabilir miydi acaba?
Kitaplarda yazılanları mı yaşıyoruz yoksa yaşadıklarımız mı bir romana konu oluyor bilinmez ama her eserde toplum içinde yaşayan gerçek insanlar var.
Hasan kadar heyecanlandım, romanın gidişatı ile ilgili ister istemez tahminlerde bulunuyorsunuz. Yazarın romana dahil ettiği tüm karakterleri çok sevdim.