Hatta bu dünya öyle günahkar bir yerdir ki bazen masum insanlar bile bu günahların bedelini ödemek zorunda kalır; aynı zamanda, bu dünya öyle huzurlu bir yerdir ki bazen bir günahkar bile huzur içinde yatar.
Kışın geceler soğuk ve uzundu. İnsanın sıkıntıdan çığlık atası geliyordu. Ama gündüzler de bir o kadar keyifli geçiyordu. Her an gülmek gerekiyordu, yoksa gecenin kaçınılmaz gelişini telafi edecek hiçbir şey kalmayacaktı.
Onları günün birinde teslim alacağını sezdikleri karanlıkla karşılaşınca, birbirlerine sarılan iki çocuk gibi kenetlendiler. Ve boğulan insanların çaresizliğiyle birbirlerine tutundular. Günün kısa yaşamını takip eden gecenin hiçliğinin dibine vurmak üzere olduklarını hissediyorlardı. Ruhları bedenlerine tutunmak için fazla zayıftı; sanki ölümün yakında geleceğini ve ruhlarının cılız ateşini koruyan şehvetli etlerini sıyıracağını biliyormuş gibi, hayatın ne kadar uzun sürerse sürsün aslında kısa olduğunu çünkü sonu gelen her şeyin kısa olduğunu biliyormuş gibi, birbirlerini sıkıca kucaklıyor ve asla bırakmıyor, dudaklarını birleştiriyor ve araya bir şey girmesin diye bir an olsun ayırmıyor, gece gündüz, çocuk kıza acı vermekten ve kız yaralanmaktan başka bir şey arzulamıyor, gelecekteki anlarda ne kadar ölü veya insanlıklarından mahrum olacaklarını önemsemeksizin, birlikte geçirdikleri her an, en azından o an için, hayatta olduklarını yakıcı bir şekilde hissediyorlardı.