Bazen senin şu roman sayfalarından çıkıp geldiğini düşünüyorum. Gözlerinden bir romanın ilk cümlesi geçiyor. Neredeyse okuyacağım. Ardında binlerce kelime birikiyor. Maalesef onları bir araya getirmekten acizim. Ama kim bilir belki bir gün!
Uzun bir süredir öykü ağırlıklı okumalar yapmaktayım. Daha önce paylaşmış olduğum bir alıntıda yer aldığı gibi (#69389465), ben de herkesin bir öyküsü, şiiri, şarkısı olması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle okumuş olduğum 164 tane öykü kitabının içinden bana dokunan öyküleri bir ileti altında paylaşmak istedim.
Bu
Kül Ormanı / Güzide Ertürk
Ne yaşanır da bir deniz bir köyü terk eder; dalgalarını, yosunlarını, balıklarını esirger ordan? Ne olur da rüyalar kabuslara döner bir anda, gecelere musallat olan o meczup denizci de kimdir ki?
Ege’nin kayıp dalgalarının peşine düşen Azra, çıktığı bu yolculukta unutulan geçmişe, karabasanların çöktüğü gecelere ve can verilen bir savaşta kimin galip geldiğinin esrarını aralar.
Masal içinde bir masal gibiydi #külormanı
Betimlemelerinin sahiciliği, anlatımın efsunu ve dilin sadeliği birleşince bir solukta akıp giden bir roman oluvermiş. Bir Ege güzellemesi gibiydi. İyi ki okudum
#alıntılarım
“Gökyüzünde savrulurken, yeryüzündeki gölgesini yakalayabilmek için mücadele edenler kargaşayı çoğaltıp insanları felakete sürükledi.”
“…kendinden başkasına güveneyim deme. Böylelikle, önüne çıkan her savaşı kazanırsın.”
“Kimsenin sessiz alfabemizi anlamaya takati yoktu. Oysa biz suskunluğu denizden öğrendik.”
Kül Ormanı// Güzide Ertürk
.
Yosunlu Köy’ün “kara yosunları”yla günaydın.
.
İlk anda kurguya dahil olmakta biraz güçlük çektiğim, sonrasında elimden bırakamadığım, bitmesin dediğim bir kitapla selamlıyorum sizi.
#külormanı
.
Her şeyden önce güzelim memleketimin güzelim Ege’sinde geçiyor konu olarak “Kül Ormanı.”
Ege Denizi’nin iyot kokulu köyü olan Yosunlu Köy’de neler yaşandı ki; deniz, kıyıları yalayarak elini ayağını neden çekmiş olabilir ki, diyerek okuduğum bu eser heyecanından ödün vermedi.
Pembe rüyaların karabasanlara döndüğü anda gecenin bir yarısı -istemesem de- yanımda bitiveren, zihnimi karıştıran denizci ile yaptığım sohbetleri unutmayacağım.
Azra ile o kayıp dalgaları yeniden görebilmek için onun peşinden gidip kendimi bulduğum Yosunlu Köy; kâbuslardan savaşlara, kara yosunlarından baş döndüren kokulu reçellerine, kıyıya vuran Elmados’tan inci satıcılarına kadar her cümlesiyle, her karakteriyle, olay örgüsüyle baştan çıkartan bir metin oldu benim için. #tavsiye
Kısa kısa 16 farklı öykü içeren bir eser. Hikayelerde anlatılan olayların alışılmadık noktalarından bizlere okutan yazarın bakış açısını çok sevdim. Bazen yaşlı bir nine, bazen sizi mezarınızda ziyarete gelen en yakın arkadaşlarınızdan kaçan bir ölü, bazen kekeme bir çocuk, bazen sınırdan geçmeye çalışan bir mülteci, bazen esir düşen bir Han, bazen yazarıyla savaşa giren hikaye kahramanı, bazen de romanın sonunu bilen bu yüzden kendi sonunu değiştirmeye niyetli bir roman kahramanı, ve daha pek çok kişi oluveriyorsunuz. Perspektifinizin sürekli değiştiği bu kitap bilişsel algılarımıza yeni bir boyut ekliyor. En sevdiğim hikayeler "Bir öykü karakterinin firarı" ve "Diego ve Prenses"