parlak tüylerinin arasına yeşiller ve fosforlu maviler serpil- miş, turuncu renkli gözleriyle kumruya benzer bir kuş... sanki biraz önce bir mücevhermiş de, henüz hayat bulmuş gibi...
cennet bahçelerinden çıkma sesiyle ara ara havalanıp pen- cereme konuyor, bazen camıma vurup, bazen usulca beni iz- liyor... bugünlerde her türden mucizeye ihtiyacı olan ben, ef- saneye konu olan o kuşu hatırlıyorum... hani ormanda bir eşi daha olmayan, tüyünü bulan kuşların hakkında efsaneler uy- durduğu, onu bulmak için peşine düştüğü, türlü zorluğa, türlü acıya, türlü özleme dayanarak engin dağları aştıkları o kuş...
alevlere teslim olan ama her seferinde küllerinden yeniden doğan, her derde deva olduğuna inanılan o kuş...
bu bir rastlantı mı, yoksa bir müjde mi, bilmiyorum... hâlâ bana bakıyor... ayaklarımı biraz olsun hissedebilseydim, sana gelirdim güzel kuş...’