Hayat böyledir, her şeyi bağrında saklar. Onda, doğum da var ölüm de var. Güzelle çirkini beraber sunar. Bazen tatlıdır, bazen acıdır. Kimine tatlı acı verir; kimi de tatlıyı acıdan alır. Garip dünya işte, onu kim anlamış ki...
Kitap, Ermeni Tehciri zamanında yaşanmış olan bir hayat hikayesinden esinlenilerek yazılmış. Kurunun yanında yaş da yanar mantığıyla, o dönemde fitne çıkartan ermenileri kontrol altına alabilmek için, suçlu suçsuz tüm ermeniler zorunlu göçe tabi tutulur. Kitapta bir ermeni kızının bu zorunlu göç esnasında yaşadığı sıkıntılar ele alınmaktadır. Kimi zaman roman havasından kaçıp tarihi bir anlatım havası alması verilmek istenen acıyı az çok kırmış olsa da hikayenin ve acıların gerçek oluşu insanı yinede derinden etkilemekte. Kitabı okuduktan sonra tekrardan anlıyoruz ki dünya hayatı gelip geçici bir telaştan başka bir şey değil. Ne dert daimi kalır ne de mutluluk...
Meşe ağacının uzayan gölgesi; öğle vaktinin çoktan geçtiğini, günün son çeyreğine girildiğini anlatıyordu. Yürümek zorunda olduklarını çok iyi biliyorlardı. Yürümek artık canlarına tak etmişti. Bir gün; yürümek zorunda kalmadan akşam edecekleri günleri hayal ederek, yüreğindeki bütün korkuları o ağacın altında bırakarak, kara kapkara kaderlerinde yol almak için tekrar kalktılar. Ve yeniden yola düştüler.
s.108
Pinposun hayat hikayesi acilarla dolu. Hikaye çok güzeldi fakat yazarın üslubunda akıcılığı bozan bir anlatim vardı. Editöryel calışma daha iyi yapılabilirdi.