Eğitimci, yazar. 1945 yılında Isparta’da doğdu. 10 yıl çeşitli liselerde ve bir süre Eğitim Enstitüsü'nde öğretmenlik yaptı. 1977 seçimlerinde, Belediye Başkanlığı ile başlayan kısa siyaset denemesi 1980 ihtilali ile sona erdi.
1945 yılında Isparta’da dünyaya geldi. Edebiyat hocası, meşhur edebiyat tarihçisi Nihad Sâmi Banarlı’ydı. Banarlı’nın, “bir yarışma sonrası” 23 Ocak 1968 tarihinde o günkü Yeni Sabah gazetesinin Meydan isimli dergisinde yazdığı; “Türkçenin eşsiz nesir dilini gayet akıcı ve tesirli bir üslupla kullanıyor.” övgüsü ve bizzat teşvikiyle edebiyat hayatına başladı. İlk eseri; 1967’de Damla Yayınevi’nin yayımladığı; aşk ve inanç temasını işleyen ünlü eseri “Çakıl Taşları” idi. Uzun bir aradan sonra; hayatın anlamını sorgulayan “Tut Elimi İstanbul”, tarih serisinden; “Bu Topraklarda Güller Kırmızı Açar Paşam” ve “Çanakkale 1915” romanlarını yazdı. Bu romanların peşinden de Ben Fatih' ve Yavuz Sultan Selim'in anlatıldığı Efetürk Yavuzhan romanlarını yazdı. Son olarak da bir sahabenin hayatını anlattığı "Ebu Zer" romanını yayımladı.
ESERLERİ (Roman):
Aşk ve Dua - Çakıl Taşları (1967, 2013),
Ben Fatih (2010),
Bu Topraklarda Güller Kırmızı Açar Paşam (2011),
Fatih 1453 - Yeni Çağın Güneşi (2012),
Yalnız Hünkar - 2. Abdülhamid (2012),
1915 - Çanakkale Bir Ulu Destan (2012),
Ebu Zer - Hak ve Halk Adamı (2013),
Türklerin Altın Çağı - Mazideki Adamlar (2013),
Efe Türk Yavuz Sultan Selim (2014),
Cennetin Anahtarı Senin Elinde (2015),
Aşkın Mihrabı Yusuf (2016)
Hak ve Halk Adamı Ebu Zer (2017)
Kızıldan Beyaza Aksultan Abdülhamid (2018)
Son Zafer Kutulamare (2018)
Kuruluş Osman Gazi - 1302 (2020)
Kuran’ın iki kapağı arasındakileri okudum.
90 yerde Allah’ın rızka kefil olduğunu gördüm. Sadece bir yerde ise şeytanın insanı fakirlikle korkutacağını gördüm. Ve insanın, Rabbinin
90 yerdeki vâdini unutup şeytanın sadece bir yerdeki yalanına kandığını da gördüm.
Merhaba Değerli Okuyucu,
İçimizden çok yakınımızda olabilecek olay kurgusu içeren güzel bir kitabın incelemesini yapıyorum.İstanbul 'da okumak için gurbet yollarını tutan, çocukluktan beri yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen ,içinde yaşadığımız toplumun özeti gibi olan üç üniversite gencinin yaşamı üzerine kurgulanan bir olay örgüsü var
Sultan Abdülhamid, dünya milletlerinin savaşa bilendiği vahşi bir dönemde ve de Devlet-i Aliyye'nin teknoloji ordu, eğitim ve ekonomik açıdan en kötü zamanında, devletin "dip" yaptığı, koskoca imparatorluğun hasta yatağında ölümü beklediği bir zaman diliminde padişah oldu.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen parlak zekasıyla batmış bir devleti 33 sene tek başına avucunda taşıdı.
Ancak Siyonizmin oyununa gelip; Osmanlının imkânlarını Emperyalistlere kullandırdığı sebeple özünü Siyonizme satmadığı için de sultan Abdülhamid'e ağza alınmayacak hakaretlere başvurdular...
Sultan Abdülhamid tam bir yatırımcı... 33 yıllık icraatına baktığımızda; yüzlerce Sanayi ve Ticaret odası, belediye teşkilatı, telgraf hattı, postane, demiryolu, köprü birçok fabrika yaptığını veya özel sektörün üretime dönük yapmasına teşvik verdiğini görüyoruz.
Almanların Bu ova sulandığında dünyayı doyurur dediği Konya Ovasına devrin en büyük barajımı yaptıran da sultan Abdülhamid idi...
Mühendis ve tip okullarının geliştirilmesinin yaninda fen edebiyat, hukuk, siyasal bilgiler fakültesi, güzel sanatlar akademisi, deniz ticaret ve yüksek muallim mektebi onun imzasını taşır...
En önemlisi bu okullardaki eğitim Türkçedir...
Bu kitabı özellikle üniversite zamanlarındaki tekrar okumalarındda çok faydasını gördüm... Hem tarih bölümü okumanın avantajı ile kitaptaki duygu sisleri arasında geçen Kuvay-ı Milliye zamanları, dönem şartları, zorluklarını gerçekten insanın kafasında yaşatacak kadar iyi anlatmış, okuru yormayan üslub sayesinde okur Türkiye'nin zor dönemlerini kendi yaşarcasına içine işlemekte...
Bu kadar devrik cümleler için özür... Bir kaç sağlıksal durumlardan dolayı beynimin cümle kurma yerinde aşırı bir arıza gelişti... Nitekim aklımda kalan tüm her şeyi buraya aktarmak istedim...
Okuyun, okutun efendim ...