Jenkins'in beni fazlasıyla ikilemde bıraktığını söyleyerek başlamalıyım söze. Kafesin Ardındaki Türk Kadını, meselesiyle değil belki ama diliyle objektiflikten uzak bulduğum bir eser oldu. Daha ziyade 1908 Meşrutiyet ekseninde ve onun öncesindeki kadın yaşantısını ele alıyor. Ancak bu ele alışı, bilimsellikten ve az önce belirttiğim gibi tarafsızlıktan uzak bulduğumu söylemeliyim. Daha çok, bir Amerikalı gözünden egzotik bir bakış açısıyla Türk kadınının günlük ve sosyal yaşantısı ele alınıyor. Ancak ne yazık ki yetersiz. Yine de farklı bir bakış açısı görmek isteyenler için bir alternatif olabilir.
Birkaç ay öncesine kadar okuduğum bu çalışma,merak edilen bir döneme damga vuruyor.
16.yüzyılın unutulmayacak karakteri olan Sadrazam İbrahim Paşa'nın hayatının bölümlere ayırılarak anlatıldığı bu eser-içinde bazı yanlış anlatımlar olsa da- iyi bir puanı hak ediyor.
Her sancakbeyi bir tuğ taşıma hakkına sahipti ve biz Avrupalıların dediği gibi, "tek tuğlu paşa" idi. Beylerbeyi, iki veya üç tuğ taşıyabiliyordu. Veziriazam, beş tuğlu idi ve padişahın önünde yedi tuğ dalgalanıyordu.
İbrahim Paşa'nın padişahla ilişkileri hakkında birçok şey söylenmiştir. Efendisi ile yakın temas içinde idi, onunla yemek yer ve onunla uyurdu. Birçok kez birbirlerinin kıyafetlerini giyiyorlardı ve İbrahim Paşa, Avusturyalı bir elçiye padişahın asla makbulüne aynı kıyafetten sipariş etmeden kendisine kıyafet sipariş etmediğini söylemiştir. Venedikliler, iki arkadaşı bir kayıkla zevk için dolaşırken ve istedikleri kıyıyı ziyaret ederken gördüklerini belirtmişlerdir.
İbrahim Paşa, Macarlara efendilerinin Zapolya tarafından 36 bin kişilik bir orduyla mağlup edildiği haberini verdi. Hobordanacz, bu habere şüphe ile yaklaştı ve Zapolya'nın Erdel'deki tüm horozları ve tavukları orduya almış olsa bile 36 bin kişiyi toplayamayacağını söyledi.
Öncelikle kitap 1911 yılında doktora tezi olarak yayınlanmış. Bazı yerlerde yanlışlar var ve bu editör notu ile düzeltilmiş, editör ayrıca zaman zaman Türk karşıtlığı olduğunu ve bunun da düzeltildiğini belirtmiş. Ancak ben kitabın birkaç cümle hariç neredeyse hiçbir yerinde Türk karşıtlığı sezemedim.
Pargalı İbrahim Paşa hakkında bulabileceği tüm kaynakları kullandığını düşünüyorum. O dönemin elçilerinin yazdıklarını ve yine aynı dönemin tarihçilerinin eserlerini kitabında kullanmış. Bunun dışında belirli zamanlarda yaşamış yerli ve yabancı tarihçilerin de eserlerinden alıntılar kullanmış. Yani yazarımız gayet güzel ve olabildiğince objektif davranmış.
2011 yılında basılan elimizdeki kitapta Pargalı İbrahim Paşa'nın hayatını baştan sona anlatan tek kitap olduğu yazıyor bu da kitabın önemini arttırıyor.