Toplum baskısının had safhada olduğu, elalem ne der diye yaşanıldığı, telefonların olmadığı, elektriklerin sık sık kesildiği, akşam ezanından önce evde olunması gereken bir dönemde büyüyen Leyla'nın hayatına tanık oluyoruz. Babasının, ablası ile onu erkek gibi yetiştirerek göz açtırmadığı bir yaşamdan bahsediyorum. Ama Leyla tüm bu baskıları göze alarak lise yıllarında Ferhat'a aşık olur. Ferhat'ın Aslısı olamaz belki ama Leylası olur. Mutsuz sonla biten aşklar belki isim farklılıklarıyla mutlu biter diye düşünür. Çok sürmeden babası onları öğrenir ve aralarına girerek ayırır. Leyla da kendini bulmak ve biraz daha nefes alabilmek için ablasının yanına yurtdışına gider ve orada farklı bir hayat kurar kendisine. Bundan sonrası Leyla'nın kendisiyle ve çevresindekilerle verdiği mücadele ile devam eder. Peki Leyla'yı mutlu bir son bekliyor mu?
Leyla'nın kendisini aradığı su gibi akıp giden bir romandı. Nostalji havasında o yıllarda yapılan baskılara ve yaşanılanlara tanık olduğumuz kitap Leyla'nın dilinden bizlere anlatıyor. Yaşanılan her şeyi yüreğimiz de hissettiğimiz yeri gelip güldüğümüz yeri gelip duygulandığımız sıcacık bir hikayesi vardı kitabın. Yaşadığı baskılara ve zorluklara rağmen ayakları üstünde duran güçlü bir kadın karakter vardı karşımızda. Anlatımı oldukça etkileyici ve bizlere bir yerlerden tanıdık gelen olayları okumak oldukça keyifliydi. Leyla'nın hayatına tanık olurken geçmişini hatırlayıp ne günlerdi demek isteyen ya da keşke bende Leyla gibi olsaydım demek isteyen herkese tavsiye ederim.