Topçu; Mevlana, Yunus Emre, Mimar Sinan, Fuzuli'nin açtığı çığır kendinden sonra gelenler tarafından takip edilseydi, bizdeki rönesansın Batı'dan daha da erken olacağını belirtir.
Eğitim ve Paradigma kitabını tamamen akademik kaygılarla okumaya başlamama rağmen, şunu diyebilirim ki bu kitabı okumak hayata eğitim penceresinden bakmak gibi. Eğitime bakmayı ise öyle güzel işlemiş ki kitap... İnsanın tarihi, geleneği, ailesi... Hayatındaki her şeye bir bakış, bir paradigma getirmiş. Daha doğrusu getirilmesi istenmiş. Bir paradigmamız olmalı. Bize uyan, bizi biz yapan o değerlere dönerek eğitimi, yönetimi yeniden düzenlenmeli ve özümüzde olan o kıymetli cevheri bulmalıyız. Eğitim insan hayatının yegane parçası iken eğitime dair, hayata dair bir bakış olarak görebileceğimiz bir kitap.
Eğitimde en büyük yanlışımız ezbercilik. Maalesef çok zaman kaybettik ve bu ülkenin insanları başka memleketleri dağını taşını ezberlemeye ve bunuda eğitim diye almaya yıllarca devam etti. Oysa bilgi ilme dönüşmez ise hiç bir mana ifade etmez. Kitapta buna dikkat çekiliyor ve ezberci zihniyetin artık çok geride kaldığına dikkat çekiyor.
XIX.Yüzyılin başlarına kadar hemen hemen tüm ülkelerde eğitimin masumiyetinden bahsetmek mümkündü. İnsanı varlıklar içerisinde değerli yerine koyması nedeniyle masumiyetini koruyan eğitim XIX.yuzyil batı dünyasının sapma göstermesiyle insanı nesne konumuna getiren bir endüstri haline geldi. Eğitimin endüstri haline gelmesi ile sermayenin iktidarı arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu ilişki kapitalizmin doğasına uygun bir şekilde sistemlesmistir. Bu nedenle kapitalist endüstri Kuzey Amerika ve Avrupa'nin burjuva ve orta sınıfın zaferi olmasına rağmen gücün kuresellesmesiyle evrensellesmistir.