İsmail Müştak Mayakon

Yıldız’da Neler Gördüm? author
Author
6.7/10
3 People
17
Reads
0
Likes
874
Views

Oldest İsmail Müştak Mayakon Quotes

You can find Oldest İsmail Müştak Mayakon quotes, oldest İsmail Müştak Mayakon book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
BU KİTAP DA YAZAN İFTİRALARA REDDİYE!!!
ALINTILAR: “Yıldız Sarayı'nda şehzâdelerden yâverlere kadar herkes serbest oruç yer, kimse namaz kılmazdı...* (a.g.e., sh. 68) “Hilâfet mevküni kuvvetlendirmek için Sultan Hamid dini muhafaga eder gibi görünürdü.” (a.g.e., sh: 69) “Osmanlı imparatorluğunun bir tek mânâsı vardı: Nefs-i Hümâyun!.. Nefsi Hümâyun'un da bir tek düşmanı vardı:
(Bkz: Tahsin PaşaAbdülhamid, Yıldız Hâtıraları, İstanbul, 1931, sh, 124-125)
Sultan Hamid'in bir Turhan Paşa'sı vardı. Arnavutluk'ta doğmuş, Frenk terbiyesiyle büyümüş, Müslüman muhitinde hiçbir zaman bulunmamış olan bu Turhan Paşa'yı, Sultan Hamid sefaretlerde kullandıktan sonra bir ara Evkaf Nazırlığına tayine etmişti. Bu öyle tuhaf bir durumdu ki buna herkesten çok şaşan bizzat Turhan Paşa olmuştu. Turhan Paşa namaz kılmasını da bilmezdi. Halbuki Evkaf Nazırlarının Cuma namazlarını Padişahla birlikte kılmaları usulden idi. Aşağıdaki hikayeyi bizzat (Mabeyn Başkatibi) Tahsin Paşa'dan işittim: Bir Cuma günü Turhan Paşa namaz kılıyormuş. Seccadeye yatmışlar. Bir aralık Turhan Paşa başını secdeden kaldırarak yanındakine ''Monşer, bugün hava amma sıcak ha!'' demiş. Namaz içinde konuşmak, namazı bozduğunu o devirde bilmeyen bir Müslüman yoktu. Turhan Paşa bunu bilmiyordu. Hemen o gün vak'ayı Sultan Hamid'e jurnal etmişlerdi. Bu hareket hiç değilse bir uyarıyı gerektirirken Sultan Hamid buna kahkahalarla gülmüş ve Tahsin Paşa'ya yine kahkahalarla meseleyi anlatmıştı.
Sayfa 110 - KapıKitabı okudu
Reklam
fabrikasyon
Recai Efendi'ye kalsa, seri halinde mal çıkaran fabrikalar gibi, o da Mülkiye mektebinden bir tipte, bir düşüncede yahut aynı düşüncesizlikte köleler yetiştirecekti.
Bu Arap, Dârüssaade Ağası idi. Osmanlı tarihinde Dârüssaade Ağası denilen sınıfın mevkiini biliyordum. Hattâ bunlardan bazılarının devlet siyasetinde mühim roller oynadıklarını da okumuştum. Fakat ne de olsa yirmi-yirmi beş münevver insanın başında bu Afrika zencisini görmek sinirlerime dokunmuştu. Fellâh durduğu yerde âdeta uyukluyordu.
Nişan denilen şeyin Abdülhamid devrinde ne kadar ayağa düştüğünü o gün anlamıştım. Nişansız, madalyasız adam, hemen hemen yok gibiydi. Koşum dizgini kullanmaktan eli nasır tutan arabacıbaşı ile üstü başı o dakika gübre kokan at uşağının da göğüslerinde Osmanlı devletinin iki nişanı sallanıyordu.
Sultan Hamid'in 23 Temmuz 1908 gecesi verdiği Kânun-ı Esasi iradesi milletin arzu ve ihtiyacından kaynaklanan bir zaruri karar değil, kendi saltanatı hırsından kaynaklanan hayati bir gereklilikti.
Reklam
18 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.