74/43/47; " Biz fakir fukaraya yardım etmez/ doyurmazdık Allah'ın ayetleri hakkında ileri geri konuşanlara eşlik ederdik. Hesap gününü yalan sayartık. Ölüm kapımızı çalana kadar hep böyle yaşadık." (*)
(M. Öztürk- Meali,Düşün Yayıncılık, İst.,2011)
Genelde ikinci sırada nâzil olan müdessir, on ikinci sırada nâzıl olan kevser on dördüncü sırada nâzıl olan Maún surelerinde geçen - salât - türevleri ile birlikte - namaz veya namaz kılma anlamı- verilmiştir. oysa nuzül dönemi dikkate alındığında bu ayetler inzal edildiği zaman henüz namaz form olarak yoktur. ne var ki nüzul dönemi hem de salât kelimesinin farklı anlamları olabileceği ihtimali dikkate alınmadığı için bize göre kelimenin geçtiği ayetler bağlamından koparılmıştır ve namaz ibadetiyle ilişkilendirilmiştir.
Müdessir devamı -40-49- (musallin kelimesi), kevser ve maún surelerindeki bağlam ve nüzul dikkate alındığında sözü edilen namazın/salâtın müşriklerin ibadet veya ibadet görüntüsündeki yardımlarına yönelik açıklamalar olduğu fark edilip/gözardı edilmemelidir.
İsrafil Balcı / Hz. Peygamber ve Namaz
es-Salâtü'l-vustā (Salât-ı Vustâ) terkibini ayrıca ele almamızın nedeni, ayete yüklenen anlam veya bu kavramla ilgili farklı yorumlar yapılmış olmasıdır. Beş vakit namazlardan birisi olmasına rağmen Kur'an bunun hangi namaz olduğunu söylemediği için birçok farklı görüş/yorum dillendirilmiştir. Deyim yerindeyse sahabe sonrasındaki nesil adeta bu kavrama uygun bir namaz aramıştır. Çoğunlukla ikindi namazı olabileceği yönünde görüşler yaygınlık kazanmışsa da, günlük namazlardan hemen her birisinin kast edildiğine dair
de iddialar bulunmaktadır. Örneğin bu kavramın sabah
öğle, akşam ve yatsı namazlarından her birisinin olabileceğine dair iddialar dillendirilmiştir. Hatta "korku namazı" dahil, Bayram, Vitir ve Duhâ (kuşluk) namazlarından her birisinin olabileceğinden de bahsedilmiştir.
salli-barik duaları / sizler ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Salli-barik duaları için de durum aynıdır, hatta daha ciddi çelişkiler söz konusudur. Her şeyden önce namaz gibi önemli bir ibadette Resulüllah'ın kendi ailesinin yüceltilmesini istemesinin izahını yapabilmek zordur. Okunan bu dualar doğrudan onun ailesi veya aşiretini yüceltmeye yöneliktir. Oysa risalet hayatı boyunca Allah Resulü hiçbir zaman kendi kabilesi veya aşiretini yüceltmeye yönelik adım atmamış, bilakis onun en başat mücadelelerinden birisi, “Allah katında üstünlük yoktur, üstünlük sadece takvadadır." ayeti fehvasınca,
asabiyet duygusunun kökünü kazımak ve insanlar arasında eşitliği sağlamak olmuştur. Tahiyyat ve özellikle de salli-bârik dualarının muhtevalarına bakıldığında Resulüllah adeta mezkūr ayete meydan okurcasına kendi ailesi veya kabilesine üstünlük sağlamış konumdadır. Oysa onun risalet hayatı dikkate alındığında böyle bir çelişkiye düşmesi mümkün
değildir. Bu itibarla mezkûr duaları kendisinin önerdiğini ve özellikle de namazlarda okunmasını istediğine zerre miktarı inanmamaktayız. Kaldı ki, aksini ispat edecek somut bir veriye de sahip değiliz.
Anadolu İslam kültüründe genellikle Fatiha'dan
sonra Kur'an'ın son kısmında yer alan kısa süreler okunur. Hatta bazı ilmihal kitaplarında bunlar namaz sûreleri olarak isimlendirilmiştir. Oysa Kur'an'da veya rivayetlerde namaz sûreleri diye bir tanımlama yoktur. Bazı kısa sürelerin namaz sûreleri olarak isimlendirilmesi, Cumhuriyet döneminden sonra ortaya çıkmış bir kavramdır. Muhtevalarına bakılmaksızın kısa olmaları nedeniyle ezberlenmesinin kolay olacağı
düşünülmüş ve namazlarda okunabilecek sûreler olarak önerilmiştir. Bu itibarla aslında bütün Kur'an ayetlerinin veya sûrelerin namazlarda okunabileceğini hatırlatmalıyız. Ancak namazın bir yönünün dua olduğu hususu göz önünde bulundurularak, dua formundaki ayetlerin tercih edilmesinin daha yerinde olacağı kanaatindeyim.