Alman teolog ve oryantalistti, uzmanlık alanında zamanını Tevrat'ı akademik olarak anlamaya çalıştı.
Hanover Krallığı'nın Hamelin şehrinde doğan Wellhause, Protestan bir pastörün oğluydu. 1862’de Göttingen Üniversitesi Teoloji Bölümü’ne kaydolan Wellhausen, Heinrich Ewald gibi hocalardan aldığı dinler tarihi, teoloji eğitiminin yanı sıra İbrânîce, Ârâmîce ve Arapça öğrendi. Göttingen Üniversitesi'nde Georg Heinrich August Ewald'ın altında teoloji üzerine eğitim görüp 1870'de bu üniversitede Eski Ahit üzerine Privatdoçent oldu. 1872'de Göttingen Üniversitesi'nde teoloji üstüne ordinaryüs profesör oldu. 1882 yılında görevinden istifa etti. Halle Üniversitesi filoloji fakültesinde oryantal diller üzerine ekstraordinariyüs profesör oldu ve 1885'te Marburg Üniversitesi'nde profesörlüğe seçildi. 1892'de Göttingen'e transfer olup ölene kadar burada kaldı.
Tarihçilik klasik kaynaklardaki verileri olduğu gibi alıp bir tarih inşası yapmaktan öte, verilerin tahlilleri, dönemsel faktörlerin gözetilmesi ve tarihsel bağlama uyumlu olup olmadığını araştırarak, gerçeğe ulasma işi olmalıdır.
Bu sıralarda Kûfe'de şiilik tüy degiştirmekteydi. Onun başlangiçta ne anlama geldiğini görmüştük. Şilik
genel politik duyguların, Suriye hakimiyetine karşı Irak muhalefetinin ifadesiydi. Eşraf başlangiçta bu hususta diğerleriyle iştirak halinde ve ön saftaydı. Ama bunlar tehlikeyi görünce sindiler ve hükûmetin kendilerini ehlileştirmesine ve şii isyanlarına karşi kullanılmaya razı oldular. Böylece eşraf şia' dan ayrılmiş oldu. Şiilik kendi içinde daraldı, aristokrasi ve kabile organizasyonunun ziddina, gittikçe artan bir ölçüde bir gizli tarikate dönüştü ve aynı zamanda da öncülerinin ve azizlerinin maktul düşmeleri sebebiyle hayâlperest bir karakter kazandı.
Diğer taraftan krallarında ulûhiyetin devamını görmeye alışmış olduklarından bunlar bu taparcasına hürmetlerini Ali ve onun haleflerine tevcih etmişlerdi. Ali nesebinden gelen Imâm'a mutlak itaat; işte onların
gözünde en önemli görev idi. Bu yerine getirildiği takdirde, hiç bir şeye aldırmadan, bütün rümüz'u ve (Allagorie) kanunsuzlukları tefsir etmek mümkündü. İmam onlar için her şey idi. Bu, teşahhus etmis Tanrı idi; ahlaksızlıkla birleşmis kölece bir itaat onlarin sisteminin temeliydi. A. Müller de buna benzer şekilde mütalâa yürütüyor; O, bunlara, İranlıların daha İslâmdan çok zaman önce Hind düşüncesinin etkisi altında, Sehinşah'ın babadan oğula geçerek hükümdar hanedanını canlandıran tanrisal ruhun bir tecessüdü olduğu fikrinde oldukları hususunu ekliyor.
Kitap, oryantalist bir bakış açısıyla yazılmış olmasına rağmen Emevi Devleti'nin barındırdığı nüfuzlu kimseleri, valisinden kabile reisine kadar isim isim fişleyip aralarındaki rekabeti ve mücadeleyi anlatmıştır. Yazar, Emevi Devleti'nin fetihlerinden iç savaşlarına kadar olan bütün olayları akıcı ve içine çeken bir üslupla ele almış. İslam tarihini merak eden herkese tavsiye edebileceğim bir kitap.