Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kadriye Durmuşoğlu

Kadriye DurmuşoğluDin, Değişim ve Sekülerleşme yazarı
Yazar
0.0/10
0 Kişi
3
Okunma
0
Beğeni
696
Görüntülenme

Hakkında

KADRİYE DURMUŞOĞLU, 1965 Bursa doğumlu. İlköğrenimi Bursa’da (1972) orta ve lise öğrenimini Bursa Yeşil İmam-Hatip Lisesi’nde (1979-1985) yaptı. 1991’de Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni ve 2004’te de Bursa İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Din Sosyolojisi alanında yüksek lisans (2008) yaptı ve “Dini Gelenekte Ötekileştirilen Kadın” konulu tezini yazdı. 2019’da ise “Türkiye’de Değişim Sürecinde Sekülerleşme Eğilimleri Üzerine Sosyolojik Bir Değerlendirme” adlı teziyle doktorasını tamamladı. Doktora tezi, Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı’nın düzenlediği “Molla Fenari İslam Araştırmaları Teşvik Ödülleri”nde (2019) doktora alanında birincilik ödülü aldı. Çeşitli dergilerde makaleleri yayımlandı.
Unvan:
Yazar
Doğum:
Bursa, 1965

Okurlar

3 okur okudu.
1 okur okuyor.
9 okur okuyacak.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Tesettür, dinin ve geleneksel dünyanın hayat kalıplarına katılmayı içerirken; moda, modernitenin zihniyet kodlarına referansla çağa ayak uymayı ifade eder. Ancak bugün Müslümanlar, bu ikisini form ve içerik olarak bir arada yaşar. Modayla tesettürün bir araya gelişi, tesettür hakkında zihinsel bir kırılmaya işaret eder. Burada sorun, giysinin bir yerlerde üretilip bir süre sonra moda hâline gelmesi değil, onun modaya uygun olma amacı doğrultusunda üretilmesidir. Mesele, giysinin belli bir zihniyet, sermaye ve arzu eliyle belli bir gidişat, akım ve hevesle dönüştürülmesi, bile isteye yeniden yapılandırılmasıdır. Tesettür, dini geleneğin zihniyet dunyasını temsil eder. Modernleşme projesi, onu geri kalmışlıkla suçlar. Tartışma, gelenek modernlik mücadeleleriyle sürdürülür. Aslında çatışma, bir zihniyet, bir hayat tarzı, bir dünya görüşü ve bir kültür mücadelesidir, ancak ilkeler ve değerler zemininde ele alınabilir.
Sayfa 383Kitabı okudu
1980'ler, kentin demografik yapısı ötesinde iletişim, ulaşım ve eğitim olanak. larının arttığı bir döneme karşılık gelir. 1950'lerde kentin demografik yapısında önemli değişime yol açan iç göç ve kentleşme 1980'lerde zirve noktasına ulaşa. rak niteliksel bir görünürlük arz eder. 1950'lerdeki birinci kuşak göçmenlerin aksine, göçün hızlanan temposuna bağlı yeni gelenleri, kültürel dokuları içinde hazmetmeyi başaramayan büyük kentlerde değer ve normlarını baskın kılmaya başlar. Kendi-yerli nüfus, kentin ücra köşelerinde ve hayat alanlarının sınırları içine girmeden yaşayan insanları bir anda yanı başlarında bulur. Bu nedenle 1980 sonrası öncesiyle kıyaslandığında, bu dönemde kırsal kesimin kenti fethinden söz edilir.210 Ancak bu fetih, 1980'leri, arabeskleşmenin inanılmaz bir tırmanışa geçtiği yıllar olarak kayıtlara geçirir. Nasıl seçkinler, halka rağmen halk için yeni bir kültür yaratma gayesiyle devletin bütün imkânlarını seferber etmişlerse, halk da resmi kültüre rağmen kendisi için bir kültür yaratır. Önceleri gettolarda bir alt kültür ola rak yaşama mücadelesi veren arabesk, hızla popüler bir nitelik kazanarak büyük kendere kendi rengini verir. Uzunca bir süre aydınlara günah olarak vazife gören alaturka, yerini 1980'lerde arabeske bırakır. Arabesk, sadece bir müzik rüzgârın adı değil, bir hayat tarzının adıdır, beğenilmeyen her şey, her davranış biçimi ans besk diye ifadelendirilir2!)
Reklam
Fundamentalıstler, dinin kamusal alandan uzaklaştırılmasına, Tanrı'nın iradesiyle çelişkisi ve ahlâki açıdan yıkıcı negatif yapılanma oluşuyla yaklaşırlar. Dini kamusal alandan çıkarma, kültürü, Tanrı'nın insanlığa bildirdiği bütün ahlâki sınırlamalardan uzaklaşurır. Bazı Hristiyan gruplar, bir ölçüde din devlet ayrımını kabul etmiş ve hatta siyasi gücün sınırlandırılması ve din özgürlüğü garantisi adına bu ayrımı savunsalar da müslüman fundamentslistlerin hemen hepsinin, bu ayrıma modem çağın asli kötülüklerinden biri şeklinde baktıkları vurgulanır. Schaeffer, sekuler-hümanizmin, aslında herhangi bir rakip ideolojiye tahammül edemeyen hoşgörüsüz bir dünya görüşü olduğunun altını çizer. Bu dünya görüşünün, süreç içerisinde dini marjinalleştirerek ve onu kamusal alandan uzaklaştırarak devlete ve onun güç merkezlerine hâkim olduğunun altını çizer. Rene Padilla, evanjelik editör ve yazar, aynı şekilde sekülerizmi, dini toplumdaki bütün önemli karar alma merkezlennden yasaklamak, kamusal ve özel alan arasında parçalanmış kültür ayrılığı oluşturmakla suçlar. Dini kamusal alanla ilgisiz, kişisel ve bireysel bir tercih durumuna donüştürerek objektif gerçeklik alanından subjektif gerçeklik alanına uzaklaştırmakla eleştiren Padilla, seküler-moderniteyi herkesin istediğini yaptığı ve bireysel çıkarların maksimizasyonu üzerinde faydacı vurguyla yorumlanan bireysel özgürluğun yeni pagan anlayışına dayalı, insanların dinlerini bir süpermarket rafındaki bir urünü seçmesi gibi seçtiği tüketim toplumunu üretmekle suçlar.
Sayfa 145Kitabı okudu
Zihniyet değişiminde ilk evre, inanç ve tutumların sorgulandığı çözülmedir.Şüphe değerler sistemine ulaştığında, bu süre kısa veya uzun olabilir, çözülme gerçekleşir. Birtakım olaylar, halkın inançlarında ciddi sarsıntılara yol açar veya beklenilmedik açıklama veya vakıa, şiddetli kültürel şok doğurur ki bu durumda dünyayı algılama tarzı çöker. Yeni bir inanışın oluşum evresine girilmeden kültürel bunalım "adı verilen sıkıntılı bir sürece girilir. Grubun bütün üyeleri tarafından hissedilen bu gerilim döneminde, toplumsal gövdenin dikkatinin üzerinde yoğunlaştığı yeni davranış deneyimleri görülür. Topluluğun yeni norm ve dünyanın yeni bir türdeş tasarım arayışı, gerilime daha duyarlı alt grupların konjektürel yapılanmanın ürünü karşı kültürlere kaymasıyla neticelenir. Akabinde nispeten uzun sürecek yeni bir inanç oluşum evresine girilir. Ya elitler yeni normlar oluşturur ya da insani bir felâket, temel bir değer doğurur. Eski sistemin bir ya da birkaç darbeyle çökmesiyle bir süre heterojen inançlar yaşansa da süreç içerisinde bazılarının yok oluşunda hiyerarşik bir yapılanma gerçekleşir. Son evrede yeni değerler, sistematik hâle gelir. Bu değerler elider tarafından uygulanır, savunulur; yenidünya görüşü açıklanır ve neticede toplum yeni bir kültürel kimlik edinir.
Moda, bir “yenilik” saçmalığıdır. Yenilik, ortaya çıkar çıkmaz silikleşir, etkisizleşir. Moda, lüksün yaptığı tahribatı yapar. Çok masraflı olsa da “kullanım değeri” yoktur. Her türlü yarara, faydaya yabancıdır. Moda, gereksiz bir teşhir”dir. Bugün İslâmcı tüketim toplumundan sözediliyor. Ne pardesü ne çarşaf ne başörtüsü tarihe karışmıştır. Farklı olan, yeni ortamda bireylerin tesetmir üzerinden markalara özendirilmesidir. Böylece farz olan tesettür yerini markalı tesettüre bırakır. Sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış kite, artık sınıfına, imtiyazına uygun markalı, ayrışmış bir topluma dönüşür. 1920'lerden bu yana başörtüsünün kaldırılması, Cumhuriyet rejiminin modernist ve laikçi projesine bağlılık ve dâhil olma, geleneksel veya İslâmi örtünme, bu proje ve bağlılığa kayıtsızlığı veya direnişi sembolize anlamına geliyordu. Artık belirli örtünme biçimlerinin kamusal görünümü, görüntüleriyle özdeşleşmeyi tanımlayan laik, Kemalist ve muhafazakâr, İslamcı milliyetçiliğe hizmet eden politik bir sembol olmuştur."
Sayfa 401Kitabı okudu
Henüz kayıt yok

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Reklam
Henüz kayıt yok