Gülmek, Türkçedeki en eski fiil köklerinden biridir ve K’nin G’ye dönüşerek yumuşamasını saymazsak neredeyse hiç değişmeden 11. yüzyıldan günümüze kadar gelmiş ve hâlâ kullanılmaktadır.Üstelik yaşayan hemen hemen tüm Türki dillerde aynı şekilde korunur. Bunun dışında gülmenin şiddetini ifade eden diğer kalıp ve fiiller bize çoğunlukla Arapçadan gelmiştir. Örneğin, gülümsemek anlamında tebessümle yüksek ses ve şiddetli bir gülüşü ifade etmek için kullanılan kahkaha Arap dilinden bize gelmiştir. Belki de buradan bozkırdaki atalarımızın özgürce, sınırsızca güldükleri için gülmeyi kısım ve biçimlere ayırmadığını, bunları ancak buralara geldikten sonra öğrendikleri sonucunu çıkarabiliriz
Yer altımızdan kayar, gök üstümüzden gider, şu tabiatın tek hakikati harekettir. O vakit insan, bir hasım gibi zaman karşısında müteyakkız olmalı, mekânın da ruhunun içinde hapsolduğu bedeninin de çıpası tarayan bir sandal gibi gece koyduğu yerde durmayacağını bilmelidir. Kerterizler, deniz fenerleri, demirden dağların çıkışını gösteren kurtlar, yosun tutmuş ağaçlar, anam babam pusulalar hepsi bunun içindir. Yaşamak zoraki bir yolculuktur. Önce bunu kabul etmek sonra buna malik olmak gerekir. Direksiyon varsa da fren sende değildir.
Gözün Sahibi Kim?/Başar BAŞARAN
'Derler ki insan ancak anlamak istediğine uzun bakarmış. Uzun baktığı her şeyi bir noktada anlarmış. Ve anladığına şefkat duyması, şefkat duyduğunu sevmesi kaçınılmazmış.'