Sakarya savaşı, hem Türk ulusunun , hem de İstanbul şehrinin kaderinde bir
dönüm noktasıdır. Bu zaferle birlikte Türk'ün asırlardan beri doğuya çekilişi durmuş; gene bu savaşın kazanılmasıyla İstanbul'da Mütareke başından beri kaybolmuş olan Türk'ün sesi yeniden duyulmaya başlanmıştır. Gerçekten bu savaşa kadar İstanbul, kozmopolit görüntüsü günden güne artan, başta İngilizler olmak üzere yabancıların, gayrimüslimlerin levantenlerin borusunun öttüğü bir şehir görünümündeydi. Sofrasının baş köşesinde bunlar oturuyordu. Padişah ve çevresi ile Milli Mücadeleye karşı olanların, İtilafçıların, yerli işbirlikçilerin bu sofradan ancak kırıntı toplamalarına göz yumuluyordu. Kuvayi Milliyecilerin sofraya bakmalarına izin bile verilmiyordu. Beş asırdır İstanbul'un efendisi olan Türklere artık yok olmuş bir milletin utanç verici kalıntıları olarak bakıyorlardı. Türk'e hakaret etmek, onları küçümsemek en doğal bir haktı. Ne yazık ki bu hakaretlerin bir kısmı gene Türk vatandaşlarından geliyordu. Bu durumda Müslüman Türk halkı ezik, suskun, içine kapanık bir umut ışığı gözlüyordu.
Sakarya savaş ı bu umudu getirdi.