Baştan aşağı acemilik kokan bir kitap. Melankoliden de nasibi oldukça almış. Üstelik hissiz. Satırlar birbirine uysun diye saçmalanmış bazı yerlerde. Hoşuma gider yerler oldu ama onlara da çok bayılmadım.
"Korku öldü... Karanlığın demirden sandığınız perdesi yırtılalı, 'üç kiprit çöpü' boydan boya "Ateş Ülkesi"ne çevireli uzun zamanlar oldu... Böyle olsun diye, on binlerce beden devrildi... Ve bu yürüyüşte kocaman bir ülkede, ayak basmadık yer; ter ve kan dökülmedik toprak, sorgu ve muhasebelerden geçerek 'Cihad–ı Ekberlere" sahne olmayan ruh kalmadı..."
Böyle sesleniyordu Armanç Kerboran. Elinde tuttuğun bu kitap; "Kürtçe ıslık" çalmayı, anadilinde rüya görmeyi ve varlığını başka bir halkın varlığına adamak zorunda kalmayan bir neslin yetişmesini,büyümesini isteyen; bire karşı bin kişiyle savaşan, en yırtılmaz karanlığı bedenlerini ateşe vererek aydınlatan, en aşılmaz duvarları olan zindanlarda özgürlüğü büyüten ve çıkılmaz denilen dağlarda savaşı yeğleyen bir ordunun neferlerini anlatmaktadır.
.....