Leonardo'nun kadınlarının bir ruhu ve güçlü iradesi vardır, hareket ederler; bu kadınlar kadınların haklarından mahrum olduğu bir çağda kendi haklarının ete kemiğe bürünmüş şeklidir.
Leonardo'nun da yaşadığı 1460 ve 1480'lerin Floransasında eşcinsel arzu hem yaygın hem de yasaktır. Her sınıftan erkek, genç erkeklerle birlikte olmaktadır; fabrika sahiplerinden ayakkabı ustalarına, berberlerden tüccarlara ve hatta hümanistlere kadar... Bu ilişkiler, erkeklerin geç ve ekonomik stratejiler doğrultusunda evlendiği ve genç kadınların bekâretlerini korusunlar diye kilit altında tutulduğu bir çağda her ne kadar yasa dışı olsa da erotik birleşmenin az sayıdaki kabul edilebilir biçimlerinden biridir.
İnsan farklı boyalara batırılmış bir süngeri alıp duvara karşı gelişigüzel savursa bile o duvarda insanların içinde güzel bir manzara görebileceği lekeler meydana getirebilirmiş.
Dönemin anlayışına göre kapalı ortamlarda, mümkünse kapalı camlar ardında bulunmaları gereken kadınları da çevreler. Daha sonraları aziz mertebesine yükselen Başpiskopos Floransalı Antoninus görgü kurallarını anlatan bir kitapta kadınları uyarır: "Gelip gideni görmek için cam önlerinde durmanız hoşuma gitmiyor." Evin hanımı, Piazza Meydanı'nda dikilemez ve evin kapısında durup konuşamazdı. Evden sadece kiliseye gitmek için çıkabilirdi, o da yalnız olmamak şartıyla. Hümanist bir yazar ve mimar olan Leon Battista Alberti de erkekleri karılarını dışarıya salmamaları konusunda uyarır; dış dünya sadece erkeklere aittir.
Manastırdan dünyaevine ve oradan tekrar manastıra... Rönesans İtalyası'nda yaşayan varlıklı bir kadının sıradan öyküsü aynen böyle özetlenebilir. Kadınların hayatını duvarlar ardında geçirmesi istisna değil, kaidedir.