"Neden bu kadar geç kaldın? Bilmiyor musun seni beklemenin bir saniyesinin bir asra bedel oldugunu? Bilmiyor musun ki sensiz bir ölü gibi duyarsızlaşıyor bedenim ve herşey seninle anlam buluyor."
İçinde üç farklı hikaye bulunuyor: Şahmeran, Lavin, Çığlık. Şahmeran hikayesini çok beğendim. Lavin hikayesi bilgilendirici ve düşündürücü bir hikayeydi. Çığlık hikayesi bana yeraltı edebiyatını hatırlattı.
Geçen zaman öğretmişti yokluğun en koyu tonunu. Ve o koyu tonun tarifinin hiçbir lügatta geçmediğini. Varlığını kendi varlığıyla bütünleştirdiği eşini kaybettiği gün, yokluğun tek bir manâya gelmediğini de anlamıştı. Misal, yemek yoktu, yiyecek bir şey bulamazda ölürdü. Su yoktu, içecek su bulamazsa ölürdü. Hava yoktu, nefes alamazsa ölürdü. Yavruları yoktu, büyüyen her yavru bir gün yuvadan uçardı. Ama hayat arkadaşı yoktu demek, bundan böyle biricik eşinin yanında olamayacak olmasını nasıl yorumlayacaktı?
... ve sanki yüzyıllardır seni beklemiş yüreğim. Yüzyıllardır sana hasret, sana vuslat yüreğim. Tüm zamanların ötesinde yüzyıllardır seni sevmiş, yüzyıllardır gelmeni beklemişim.