İnsanlar bazen hislerini tanımlayamazlar çünkü çocukken bunu yapmaları engellenmiştir. Çocuk "Kızdım" der, ebeveyni "Gerçekten mi? Bu kadar küçük bir şeye mi? Çok duygusalsın!" der. Çocuk "Üzüldüm" der, ebeveyni "Üzülme. Hey bak, bir balon!" der. Çocuk "Korktum" der, ebeveyni "Korkacak bir şey yok. Bebek gibi davranma" der. Ama hiç kimse derin duyguları sonsuza dek mühürlü tutamaz. Kaçınılmaz bir şekilde, hiç beklemediğimiz bir anda -mesela bir reklam izlerken- kaçıverirler
Terk edilmiş hissetmeye alışmışsanız, insanların sizi hayal kırıklığına uğratması ya da reddetmesinin nasıl hissettirdiğini zaten biliyorsanız; o zaman bu kendinizi iyi hissettirmez ama en azından sürprizi yoktur ve kendi memleketinizin adetlerini bilirsiniz. Yabancı topraklara ayak bastığınızda ise -sizi çekici ve ilginç bulan güvenilir insanlarla vakit geçirirseniz- kaygılı hissedebilirsiniz ve aklınız karışabilir. Birdenbire her şey yabancı gelir. Yönünüzü bulmanıza yardım edecek işaretleriniz yoktur, davranışlarınızı uyduracağınız bir kılavuzunuz yoktur, dünyanın alışık olduğunuz tüm öngörülebilirlikleri yok olmuştur. Geldiğiniz yer muhteşem olmayabilir -hatta oldukça kötü olabilir- ama başınıza gelecekleri tam olarak biliyorsunuzdur: hayal kırıklığı, karmaşa, yalnızlık, eleştiri
Hayattaki ilişkiler aslında gerçekten bitmez, o kişiyi bir daha asla görmeseniz bile. Yakınlaştığınız herkes içinizde bir yerlerde yaşamaya devam eder. Eski sevgilileriniz, ebeveynleriniz, arkadaşlarınız, hayatta olan ya da ölmüş olan (sembolik olarak ya da gerçekten) insanlar; hepsi zihninizdeki anıları canlandırır, kasten ya da farkında olmadan. Genellikle kendinizle ve başkalarıyla nasıl ilişki kurduğunuzun ipuçlarını verirler. Bazen kafanızda onlarla sohbet edersiniz, bazen sizinle uykunuzda konuşurlar.