Marina Yaguello (Paris 1944'de doğumlu) Üniversite Paris VII bir dilbilimci, emekli profesör olduğunu. Doç İngilizce, Rusça anadil, o Fransızca, İngilizce ve Volofça çalışır.
Ülkenin dilinde adlı kitabında Alice girişinde, Marina Yaguello dil uzmanı olmadığı gerçeğine bir pozisyon almak. Böylece, o dilbilimcilerin bir den olarak Oulipo değinir.
"Ama dil dilbilimcilerin tek sorumluluğu olmadığını kendimi ikna Oulipo (Oulipo) çalışmalarını keşfetmek, bu oyunun yanında kesinlikle oldu. Iş Oulipo [...] oyunun arkasında teorisi. oulipistes olduğu bir yansıma otantik bir dil olan dil basit bir nesne onlar için değil, çünkü [sic] gerçek dilbilimciler muhtemelen daha gerçekçi olan soyut analiz
Bu dönemden başlayarak İngilizce konuşan yazarların (özellikle de Britanyalı) üstünlüğü kendini fantastik yazında ve bilimkurguda kabul ettirir. Tolkien'in Bilbo the Hobbit (1937) ve Lord of the Rings'i (1954-1955) ilk türe girer. Çocukluğundan beri kendini dillerin büyüsüne kaptırmış olan (yalnızca Latinceyi ve Yunancayı değil İbranice, Galce ve Finceyi de çok iyi bilmektedir)
Tolkien, ünlü üçlemesini kaleme almadan önce filoloji ve sözlükbilim eğitimi almıştı (uzmanlığının asıl bölümünü, Ortaçağ İngilizcesi profesörü olarak Oxford'da yaptı). Dolayısıyla, XIX. yüzyılda Hint-Avrupa alanında gelişen karşılaştırmacı uygulamadan beslenmiştir. Sözcüğün modern anlamında bir dilbilimci değildir Tolkien, zamanının dilbilim kuramlarındansa tümüyle habersizdir. Çok sayıda dil yaratmıştır; en önemlileri Hobbit ve Zamanın Akışında (XVII.-XVV. yüzyıllar) Elf dilleridir. Tolkien tümü de Germen dilleri filolojisi içinde yer alan Macarca, Yunanca ve Latinceden yaptığı katkılarla akraba lehçeler arasındaki bağıntılardan, tarih evrelerinden bütün bir soyağacı çıkarmıştır (bkz. sonraki sayfa). Bu dillere bir sözcük dağarcığı ve ayrıntılı bir dilbilgisi oluşturmuştur (The Lord of the Rings serisini yazmaya başlamadan çok önce, 1917'den başlayarak Finceden, Yunancadan ve kişisel katkılardan oluşan Yukarı Elfçe ya da Quenya denilen Elflerin dilinin sesbilimsel ve tarihsel betimlemesini ve bir sözlüğünü yayınlar). Oxford'un bir başka "armağan''ı, ünlü şiir Jabberwocky'nin şairi, kendisinden daha
büyük olan Lewis Carroll gibi Tolkien de eski Anglosakson dilinin ses yapılarından büyük bir tat alır.
İnsanlık çokdillilikten tekdilliliğe kaymaktadır. Ama, emperyalist yayılım ne olursa olsun hiçbir dil bu tek dil rolünü oynayacak yeterlikte olmayacaktır.* Evrensel ölçekte yayılım göstermiş diller geçmişte ölmüştür ve ister üst sınıflardan isterse halk kitlelerinden kaynaklansınlar gelecekte de öleceklerdir. Bunların yerini alacak olanlar da (bu dönemde mantar gibi üreyen) Esperantolar ya da Volapükler olmayacaktır. Geleceğin dili, bütün ölü dillerin ve hala yaşayan bütün dillerin tüm zenginliğine başvuracaktır. Evreni dile getirebilecek bu dil, sınıfsız ve ulussuz tek bir gelecek toplumunun kaçınılmaz postülasıdır. Peki ama insanlığın doğuşu sırasında ilk dilini oluşturarak hayvan durumundan çıktığı sırada olduğu gibi kitlelerce yeni bir iletişim aracının, yeni bir evrensel dilin (sesli, -eklemli- olsun ya da olmasın)
yaratım sürecinin bilinçdışı ve içgüdüsel bir biçimde gerçekleşeceği düşünülebilir mi? Tabii ki hayır. İnsanlık bu sürece kendini katabilmesi için edinmiş olduğu bilgeliğinden yararlanmak durumundadır. Dilbilimciler bu noktada önemli bir rol oynayacaklardır ve bunun için de hiçbir şeyi kenara
atmadan insan sesini en küçük ayrıntılarına değin incelemeleri gerekmektedir.
*İngiliz dili ve Anglasakson emperyalizminin yayılımı konusunda Marr'ın yanıldığı açıktır.
Hayali dillerin tarihi içinde böylece bir dışlanma görülür: Mantıksal düşünceden uzak olsa bile kadınların düşünce ve kuramsal alandan dışlanması onları kültürün doğa örtüsü altında kendilerine dayattığı alana, coşkunun, sezginin ve uygulamanın -praksise karşı düşünce- alanına hapseder.
Bu alan, çok doğal olarak erkten, özellikle de dilin erkinden dışlanmış herkesin; resmi din adamları heyetinin karşısında eksik etekler, ruh çağırıcılar ve medyumlar, ilk Kilisenin masumluk durumuna dönüş hevesinin çocukluğa -insanın çocukluğu, insanlığın çocukluğu: diller konuşmak küçük bir çocuk olmaktır- dönüş biçimi aldığı aşırı Hıristiyan tarikatlarının buluştuğu gettodur.
Harold Palmer, doğal dillerle yapay biçimde oluşturulmuş diller arasındaki farkı şöyle tanımlar:
Doğal dillerin öğrenimi son derece güçtür: çok zaman alır. Bu durum, bu dillerin özelliklerine ilişkin etmenlerin bir araya gelmesinden kaynaklanır, daha açık bir deyişle; (1) her dilin kendine özgü bir ses dizgesi vardır; (2) yazı bilgisi genellikle düzensizdir; (3) sözlüğü anlam karmaşaları, tekrarlamalar ve boşluklar içerir; (4) türetme dizgeleri düzensiz ve/ya da mantığa aykırıdır;(5) sözdizimi karmaşıktır ve öngörülemez. Öte yandan, yapay diller genellikle şu özelliklere sahiptir: (1) dillerde en yaygın sesleri içeren en aza indirgenmiş sesbilimsel dizge; (2) tam anlamıyla sesçil bir yazım; (3) yalın ve uygun bir sözlük; (4) mantıksal ve kurallı türetmeye dayalı bir biçimbilimsel yapı; (5) en aza indirgenmiş, tümü de kurallı dilbilgisi ve sözdizimsel kurallar. [ . . . ] Bu noktadan yola çıkarak yapay bir dilin, doğal bir dile oranla dört ila yirmi kat hızlı öğrenilebileceği düşünülebilir. Gözlemlenilen durum budur"