Işık veren, berraklık sağlayan ve canlandıran güneş ışınları, pek çok kadim kültürde olduğu gibi, Tanrı ile özdeşleştirilirdi. Gençliği ve ilahiliği çağrıştırdığı ve az görüldüğü için sarı saç arzulanıyordu. Venedikli kadınlar saçlarını limon suyu, amonyak ve idrar karışımıyla ıslatıp, teraslarında saçlarını açıkta bırakacak şekilde tepesi olmayan hasır şapkalarıyla ( ki bu şapka onların bronzlaşmasını da engellerdi) oturup saçlarının rengini açmaya çalışırdı. Venediklilerin sarı saçlarının kaynağı buydu.
Adam Macqueen, Lever' in işçilerinin mükemmel bir yaşamının olduğunu; mimari detaylara önem verilen, Lever'in kendi zevkine göre yapılmış ferah evlerde yaşadığını, fakat hayatlarının sıkı kurallara bağlı olduğunu söyler. Bölümlere ayrılmış büyük yemekhanelerde, Lever'in kendi sanat koleksiyonundan arta kalan parçalar olan Rafael öncesi başyapıtlar eşliğinde hep birlikte yemek yerlerdi. Köyün spor salonunda birlikte spor yaparlar veya köy ormanının yanındaki havuzda birlikte yüzerlerdi. Ortaçağ dönemi stilinde yapılmış kilisede ibadet ederler, Temperance Hanı'nda içki içerler ve "zorunlu" tarih, dil ve edebiyat derslerine birlikte girerlerdi. (The King of sunlight", Times, 13 Mayıs 2004).
Bu paternalist yaklaşım işçilerin yaşamına tamamen nüfuz etmişti. Boş zamanlarında köy yönetimi tarafından "1000 koltuklu salonlarında" düzenlenen faaliyetlerden birine katılmaları beklenmekteydi; bu faaliyet filarmoni orkestrası konseri veya amatör bir tiyatro topluluğunun gösterisi olabiliyordu.
Jean- François Amadieu' ya göre:
"İnsanlar sadece kendilerini iyi hissetmek için diyet yaptıklarını, kozmetik operasyon geçirdiklerini, makyaj yaptıklarını veya modaya uygun kıyafetler aldıklarını söylese de aslında toplumun, modanın ve reklamcılığın normlarından etkileniyorlar. Makyaj yapmakla veya giysi seçmekle uğraşmaları onların 'dışarıda' yani, başkalarının gözü önünde olacak olmalarıyla ilgilidir. Özgür olmayı istedikleri gerçeği, dış görünüş normlarının küreselleştiği ve kısıtlandığı gerçeğini değiştirmez. "