1837 yılında İrlanda’nın Cork şehrinde dünyaya geldi. Ailesi ile önce Kanada’ya sonra ABD’ye göç etti. İlkokuldan sonra öğretmen okuluna devam etti; bir yandan da ustalık düzeyinde terzilik öğrendi.
Memfis şehrinde öğretmenlik yaparken tanıştığı çelik dökümcüsü George Jones ile 1861'de evlendi. Eşi, Çelik Dökümcüleri Sendikası'nın ateşli bir üyesi idi.
1867’de ABD’nin Memfis şehrinde ortaya çıkan humma salgınında eşini ve dört çocuğunu kaybetti. Salgından sonra Chicago’ya yerleşerek terzilik yaptı. 1871’deki Büyük Şikago Yangını’nda dükkanını ve her şeyini yitirdikten sonra yaşamını işçilerin yaşama ve çalışma koşullarını iyileştirme mücadelesine adadı.
Amerika’da işçi sınıfının isyan halinde olduğu 1880’lerde[3] Jones Ana şehir şehir gezerek işçi hareketlerini örgütledi; maden işçileri başta olmak üzere iplik, hazır giyim, demiryolu ve çelik işçilerinin mücadelesine destek verdi.[2] Defalarca tutuklanıp, mahkemeye çıkarılan Mary Haris Jones, 1902’de 65 yaşında iken bir yargılama sırasında bölge savcısı tarafından “Amerika’nın en tehlikeli kadını” ilan edildi. İşçiler arasında ise “Jones Ana” olarak bilinir. Basında ilk defa 1897’de ondan Jones Ana olarak bahsedilmiştir.
Çocuk işçilerinin durumu ile yakından ilgilenen Jones Ana, çocuk işçiliğin yasaklanması için bir gösteri yürüyüşü düzenledi, Pennsylvania’da yasalara aykırı olarak çalıştırılan 12 yaşın altında bir grup çocukla ülke çapında tura çıktı. Verilen mücadele sonucunda 14 yaş altındaki çocukların çalışması yasaklandı.
82 yaşında iken bir maden grevi sırasında tutuklandı, 20 yıl hapis cezasına çaptırıldı fakat düzenlenen büyük protestoların ardından serbest bırakıldı. Katıldığı son grev, 1919’daki çeliş işçileri grevi idi. 1925 yılında özyaşam öyküsünü yayımladı. Son yıllarını Adelphi, Maryland’da geçirdi. 1930 yılında hayatını kaybetti. Vasiyeti gereği iliyoius eyaletinin Virdin şehrindeki Virdin Şehitleri mezarlığına defnedildi.
Örgütlü işçi sınıfı, kendi kadınlarını endüstri temelinde örgütlemelidir. Politika endüstrinin usagidir sadece. Plütokratlar kendi kadınlarını örgütlemiş. Onları oy hakkı, içki yasağı ve hayır işleriyle oyaliyorlar.
Bir tarafta işçiler vardı: Aç, üşümüş, işsiz; haydutlara ve polis coplarına karşı çıplak elleriyle direniyorlardı. Diğer taraftaysa gazeteler, polis ve devletin bütün gücü tarafından desteklenen, açlık ve üşümek nedir bilmeyen patronlar.