"Ama öyküler de insanlar gibidir Atticus.Seviliyor olmak onları mükemmel kılmaz. Onların iyi yanlarını öne çıkarıp kusurlarını göz ardı etmeye çalışırsın.Ama kusurlar yine de vardır."
Sen de annen gibi geçmişi bağışlayabileceğini , unutabileceğini sanıyorsun. Yapamazsın . Geçmiş canlıdır , yaşayan bir şeydir. Hem onun sahibisin hem de borçlusun ona.
"Ama öyküler de insanlar gibidir Atticus. Seviliyor olmak onları mükemmel kılmaz. Onların iyi yanlarını öne çıkarıp kusurlarını göz ardı etmeye çalışırsın. Ama kusurlar yine de vardır."
Oncelikle herkese ıyi okumalar
Simdi lafa nerden nasil baslanir bilmiyorum cunku uzun zamandir ilk defa bir kitabi sevip sevmemek arasinda kalmamistim bu kitap hani arka tanitim yazisinda yaziyor ya tuhaf kitap tarzi yazi aynen oyle ve acikcasi ben sevmeyenler tarafinda yer alicak gibiyim
Peki kitabin konusu ne derseniz orasi biraz sikinti kitap bir roman degil daha cok degisik hikayelerden olusan bir derleme gibi ama her yeni hikayede baska bir kahramini basina gelen olaylar anlatiliyor ama bir onceki hikayedeki olaylar yeni hikayedede anlatiliyor
Kafaniz karisti biliyorum ama gercekten cok tuhaf bir kitapti kitapta sabit olan tek birsey var oda irkcilik zamaninda siyahi insanlara yapilan irkciligi yazar cok iyi islemis sirf siyah diye insanlar yol kenarlarindaki lokantalarda yemek bile yiyemezlermis normal hiz sinirinda bile kullansan arabayi polisler bir bahane herzaman bulurmuş vb.daha bircok sey
Icinde tarikatlar perili evler gibi hikayelerin oldugu bir kitap ben ilk hikayeyi digerlerine gore biraz daha sevdim ama yinede benim sevdigim bir kitap olmadi ben tavsiye etmem baska bir kitapla sansinizi deneyin ama ben tuhaf bir kitap okumak istiyorum derseniz bu kitabi kacirmayin
Çok uzun zamandır benimle birlikte dolaşıp duran bir kitaptı. Bilmiyorum, belki sorun bendeydi, çok şey bekledim ya da yanlış bir zamanıma geldi. Çok sönük kaldı, kulaktan kulağa ilerleyen bir hikayeyi en son duyan kişi gibi hissettim kendimi. Yer yer vermek istediği mesajlar güzeldi ancak bunu zoraki yapıyor ya da okuyucu zorluyor havası öylesine boğucu bir ortam yaratıyor ki çoğu zaman hikayenin gidişi bozuluyordu. Oluşturmaya çalıştığı korku gerilim atmosferini bir türlü yakalayamıyor. Karakterler yüzeysel gelip geçiyor, çok fazla karakter var, hepsini anlatmaya çalışıyor ama beceremiyor. Arka planda harika, karanlık bir dünya var ve asla o dünyaya ulaşamıyoruz. Sadece geçiştirip gidiyor, zarafetten yoksun bir karanlık hissi, ürkütücü olmaktan uzak, canavarları sahipsiz kalmış...
Kitabın adındaki "Lovecraft" sözcüğünün, büyük kozmik korku yazarı Lovecraft'a gönderme olduğunu bilen biliyor. Kitabın adı Türkçeye "Lovecraft Diyarı" diye çevrilebilir. Yazar Lovecraft'ın hikayelerinde akla hayale gelmeyecek canavarlar yaşar Amerika'da. Ama ne yazık ki Lovecraft aynı zamanda ırkçı biridir. Büyük bir yazar ama ırkçı. Gerçi bana göre Lovecraft genel olarak insanlığa düşmandı ama bu ayrı bir konu.
Bu romanda yazar Matt Ruff ise Lovecraft canavarlarını alıp 1950'ler Amerikasına taşımış. Siyahlara uygulanan ayrımcılığı da arka plana almış. Bu sefer canavarlar aslında "Beyaz Adamın" kendisidir. Kitap birbirine bağlı öykülerden oluşuyor. Her öyküde bir karakter ön plana çıkıyor. Son hikayedeyse tüm bu karakterler bir araya geliyor.
Tam bir dizi senaryosu gibi. Zaten yazarı dizi olarak tasarlamış en başta.
Okurken çok eğlensem de özellikle ilk bölüm beni fazlasıyla gerip dehşete düşürdü. Irkçılığın dehşetini çok iyi yansıtıyor. Sevdiğim bir diğer bölümse "Dr. Jekyll ve Mr. Hyde" göndermesi içeren ve bir iksir içip beyaza dönüşen siyahi kadının hikayesi. Kitap bundan anlaşılacağı üzere epey alt metin içeriyor arkadaşlar.
Kitap bu sene okuduklarım içinde en iyilerinden. Kesinlikle okunmalı.