"Ulan ben ne beddualı adamım, hiç mi bana rahat yok? Ne bahtı kara insanmışım. Hep huzursuzluklar beni mi bulacak? Yıllardır çektiğim yetmedi mi? Hiç rahat edemeyecek miyim?"
Bu kısa süre içerisinde onca acı hayatı içine sindirmişti. Oysa ne güzel bir hayatı vardı. Mutlu süren bir evliliği, kendisini seven bir hayat arkadaşı, iki tanede dünyalar güzeli çocukları vardı.
Ana-oğlun birbirlerine sarılıp ağlayışı duvarları bile ağlatıyordu. Bir yuvanın gözler önünde dağılışını hep birlikte okuyup düşünelim: Ah! Zalimler olmasa..
- Gel kadersiz oğlum, Allah'a karşı büyük laf mı ettik erkek evlat olsun diye? Bir imtihan mıydı? Allah'ım bizi cezalandırdı. Sen yokken çok mutluyduk, bir derdimiz yoktu.
“..kim bilir bu yaşta omuzlarına ne yükler binecek? Oysa ne umutlarla beklemiştik doğacağın günü. Uykusuz geceler geçirdiğimizde nerden bilecektik başımıza bunların geleceğini?"