1966'da Malatya Doğanşehir'de doğdu. 1984'te Adıyaman/Gölbaşı İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı yıl girdiği Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden 1989'da mezun oldu. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü'süne bağlı olarak Prof. Dr. Şerafeddin GÖLCÜK'ün danışmanlığında "Kur'an'da Tevhid" adlı teziyle Yüksek Lisansı 1993'te bitirdi. 1991-1993 yılları arasında M.E.B.'lığına bağlı olarak Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretmenliği yaptı.
1994 yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne Araştırma Görevlisi olarak atandı. Doktorasını ise Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü'süne bağlı olarak Prof. Dr. Süleyman TOPRAK'ın danışmanlığında "İslâm'ın İlk Döneminde İtikâdî İhtilâflar ve Sebepleri" adlı teziyle 1997'de bitirdi. 1998'de Yrd. Doçent, 2009 yılında Doçent oldu.
2010 yılında İnönü Üniversitesi Malatya İlahiyat Fakültesi İslâm Mezhepleri Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığına atandı.
Halen aynı Anabilim Dalı'ndaki görevine devam etmektedir. Arapça ve İngilizce bilmektedir. Evli ve üç çocuk babasıdır.
Halid-i Bağdadi yazdığı bir mektupta, şeyhliğin su üstünde yürümek, havada uçmak gibi harikulade haller göstermekle değil, İslam'a hizmet, sünnet'e ittiba ve insanları bunlara teşvik etmekle kaim olduğunu vurgulamıştır.
Halid-i Bağdadi, hac yolculuğuna devam etmiş ve Medine'ye ulaşmıştır. Medine'de karşılaştığı Yemenli bir zat, şeriata zahiren muhalif gördüğü şeyleri alelacele kınamaması hususunda kendisini uyarmıştır. Mekke'ye ulaştığında Kâbe'ye giden Hâlid-i Bağdâdî , yüzü kendisine, sırtı Kâbe'ye dönük vaziyette oturan birini görünce, Medine' de kendisine yapılan tavsiyeyi unutarak , Kâbe'ye saygısızlık olaraktan düşündüğü bu tavrı sebebiyle adamı içinden kınamıştır. Bunun üzerine söz konusu zat kendisine " Allah indinde mümin bir kulun değerinin Kâbe'nin değerinden daha yüksek olduğunu bilmiyor musun? Hem Medine'de ki zatın söylediklerini ne çabuk unuttun?" demesi üzerine hayret ve pişmanlık duyguları içinde ondan af dilemiş ve kendisini mürid olarak kabul etmesini rica etmiştir.
Yani emeviler için cebr fikri biçilmiş kaftandı. Ancak bu düşünce sultanların halka yaptıkları zulmü onaylar, izah eder ve işledikleri suçları Allah'ın kaza ve kaderine atfederek krallık rejimini temize çıkarabilirdi.