Padişahlığı kuruyor dediler olmadı; halife olacak dediler, olmadı; diktatör olmak istiyor dediler, olmadı. Milyonlar tutan hediyeler aldı dediler,verdi; çiftliklere kondu dediler, verdi; hazinelere sahip oldu dediler, verdi; nesi varsa hepsini Milletine bağışladı...Artık hiç kimsede Onun ululuğuna yaklaşabilecek tek bir tariz oku kalmamıştır. En muhteşem bir sarayda en mütevazı bir filozof hayatı geçiriyor ve rahatsızlığı zamanında bile Milletinin rahatını düşünüyor. Böyle adamlara verilecek vasıf yapılacak metih yoktur. “Büyük” tabiri bile, adının yanında çok küçük kalıyor. O, sadece Atatürk'tür ve öyle yaşayacaktır!...
Yalnız şunu işaret edelim ki Atatürk’ün halk için düşündüğü zevk «Spencer»’in sosyeteyi yükseltmeğe âmil olarak gösterdiği hazdır. Zaten bunu itidal içinde « Aristote » da tavsiye etmiyor mu?
Atatürk, taşıdığı adı, o adın kucakladığı büyük varlığı, ona ezelden mekan olan genişliği ile bir bütün yapıp sevdi. Bu vahdetten doğan aşk mefhumu içinde hepimizin payı var. O, Türküm diyen her ferdi ayrı ayrı görmeden, bilmeden de sevmiştir.
Bütün diplomatları, inkılâpçıları, hatta belli başlı filozofları da işe karıştırmak suretiyle geçmişlerin bırakabildikleri izler üzerinde yürüyelim.Eğer bunlar arasında Atatürk ayarında tek bir adam görürseniz ben onu da Büyük Önderle mukayeseye hazırım.