“Ey insanlar, sanki ölüm başkalarına yazılmış ve hak başkalarına vacip olmuş ve sanki ölüler çok yakında yanımıza dönecek yolculardır ve dönüş nişaneleri kabirleridir. Sanki onlardan sonra ölümsüzmüşüz gibi miraslarını yiyoruz. Tüm ibret kaynaklarını unutmuşuz ve tüm zorluk ve kıtlıklardan âmândayız. ne mutlu onlara ki günahtan başka elde ettikleri her şeyi bağışlarlar, fakihlerle ve bilginlerle otururlar ve miskinlerle ve zayıflarla gidiş gelişleri vardır. ne mutlu ona ki nefsi zelil, yaratılışı iyi, bâtını da salihtir ve kimseye şerri dokunmaz. ne mutlu ona ki malının fazlasını bağışlar, sözün fazlasını konuşmaz, sünnetlere amel eder ve bid’atlerden uzak durur.”
Amelin ve âmilin niyetinin salih olması esasına göre ahlâkî eğitimin hedefine ulaşması için hem insanın zâhiri lâyık olmayan davranışlardan ve hem de bâtını uygun olmayan niyetlerden arınmış olmalıdır.
Ahlâk ve ahlâk eğitiminin önemi, islâm ve islâm toplumlarına mahsus değildir. Edinilen tecrübeler insanın, dindar olsun olmasın her za-man, hatta modern dönemde ya da modern dönem öncesinde, ahlâk ve ahlâk eğitimine muhtaç olduğunu göstermektedir.
"öyleyse seni yaratan, sana rızık veren ve seni kemale ulaştırana yapış. kulluğunla ve yönelişinle kendini ona tanıt ve ondan kork ve bil ki ey oğlum! kimse aynı Peygamber (s.a.a) gibi Allah’tan haber getirmemiştir. öyleyse onun arkasından, onun rehberliğinde kurtuluşa ermekten hoşnut ol."