Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Münir Aktepe

Patrona İsyanı (1730) yazarı
Yazar
10.0/10
1 Kişi
7
Okunma
1
Beğeni
527
Görüntülenme

Hakkında

Rus istilâsı sırasında (1916) Erzincan Kemah’tan İzmir’e göç eden babası ticaretle uğraşıyordu. İlköğreniminin ardından İzmir Karataş Ortaokulu’nda ve İzmir Erkek Lisesi’nde okudu. 1936’da mezun olunca ailesinin durumunun elverişsizliği sebebiyle yüksek öğrenimine hemen başlayamadı, bir süre Karataş Ortaokulu’nda vekil öğretmenlik yaptı; İzmir Posta, Telefon ve Telgraf İdaresi’nde memur olarak çalıştı. Kasım 1937’de dört yıllık yüksek öğrenim bursu kazandı ve kısa bir müddet yaptığı vekil öğretmenliğin etkisiyle İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’ne girdi. Tahsili sırasında çalışkanlığı ile hocalarının dikkatini çekti. Fakülte yıllarında hocaları arasında M. Cavit Baysun ile İsmail Hakkı Uzunçarşılı da bulunuyordu. Mezuniyet tezi “Mahmud II Devrinde Rize Ayanı Tuzcuoğulları İsyanı” adını taşımaktaydı. Böyle sosyal bir olayı inceleyerek akademik hayata bir bakıma başlangıç yapmış oldu. 1941 Ekiminde mezun olduktan hemen sonra askere gitti. II. Dünya Savaşı’nın bütün hızıyla sürdüğü bu zorlu yıllara denk düşen askerlik hizmetini, Gelibolu bölgesinde Bolayır’ın kuzeyinde oluşturulan savunma hattında yerine getirdi. Böylece Osmanlılar’ın Rumeli yakasına ilk geçtikleri yer olan bölgenin topografyasını tanıma imkânı buldu. Bunun etkisiyle ileride doktora konusu olarak Osmanlılar’ın Rumeli’ye yerleşmesini seçecekti. Münir Aktepe, 1944’te terhisinin ardından M. Cavit Baysun’un daveti üzerine aynı yılın ekiminde önce fakültenin tercümanlık kadrosuna tayin edildi ve kitaplık memuru olarak çalışmaya başladı. 1 Mart 1945’te asistanlığa geçti. Osmanlı Türklerinin Rumeli’ye Yerleşmesi başlıklı doktora tezini Haziran 1949’da tamamladı. Bundan sonraki çalışmalarıyla, Tarih Bölümü’nde Yeniçağ Tarihi Kürsüsü’nün Cavit Baysun başkanlığında oluşturulan temel klasik eğitim sistemi içerisinde Osmanlı kaynakları, Osmanlı tarihçiliği, biyografi çalışmaları ve kaynak neşriyle giderek kendini gösterirken bir yandan da Osmanlı Devleti’ndeki sosyal tepkilerle ilgilendi ve arşive dayalı incelemelerde bulundu. Çalışma sahasını daha çok XVIII. yüzyıla kaydırdı ve bu dönemin otuzlu yıllarına doğru meydana gelen sosyal tepkileri ve muhtelif siyasî, diplomatik ve askerî gelişmelerini konu alan çalışmalar yapmaya başladı. 1950-1952 yılları arasında Paris’te bulundu ve ilmî çalışmalarını Bibliothèque Nationale’de sürdürdü. Türkiye’ye dönünce Cavit Baysun’un müdürlüğünü yaptığı Türkiyat Enstitüsü müdür yardımcılığına getirildi. Osmanlı tarihinin önemli bir dönüm noktasını oluşturan Patrona İsyanı konusundaki doçentlik tezini 1954 yılına kadar tamamladı ve doçent unvanını aldı. 1960’lı yılların başı onun için hayli sıkıntılı olaylarla geçti. Yeniçağ tarihi doçenti iken 27 Mayıs İhtilâli’nin karışık ortamında diğer bazı üniversite mensupları gibi hiçbir sebep gösterilmeden görevinden alındı. Fakat o sıralarda Edebiyat Fakültesi Mezunlar Cemiyeti başkanı ve Türk Muallimler Birliği üyesi bulunduğundan bu sıfatlarla ihtilâl konseyince oluşturulan Kurucu Meclis’e üye seçildi. 6 Ocak 1961’den itibaren Ankara’da meclis çalışmalarında görev yaptı. 1961-1962 arasında İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü’nde tarih dersleri verdi. Daha sonra fakültedeki vazifesine iade edildi ve 25 Nisan 1962’de yeniden öğrencilerine kavuştu. Bu yıllar onu bir süre için ilmî çalışmalardan koparmıştı. Bunun da etkisiyle çalışmalarına hız verdi. 19 Mart 1964’te profesör unvanını aldı. Ardından fakültede yönetim kurulu üyeliklerinde bulundu, üniversite senatosunda fakülteyi temsil etti. Edebiyat Fakültesi bünyesi içerisinde Tarih Araştırmaları Enstitüsü’nü kurdu. 21 Mart 1968’den itibaren faaliyete geçen bu enstitünün müdürlüğünü 6 Mayıs 1969’dan başlamak üzere üstlendi ve emekli oluncaya kadar bu görevini yürüttü. Enstitünün yayın organı olan, aynı zamanda Tarih Bölümü’nün ikinci dergisi olma özelliğini taşıyan Tarih Enstitüsü Dergisi’nin ilk sayısını Ekim 1970’te çıkardı. Derginin sunuş kısmında enstitünün başlıca amacının imkânlar nisbetinde araştırma ve yayın yapmak, ilmî konferanslar, seminerler düzenlemek, kongrelere katılmak ve sergiler açmak olduğu belirtilmişti. Dergi ise daha çok genç tarihçilerin ilmî çalışmalarına açık olacaktı. Bu derginin neşriyatı yanında enstitü bünyesi içinde uzmanlara hitap eden bir ihtisas kütüphanesinin kurulmasını da sağladı. Nâdir yazma eserler ve birçok değerli matbu kitabı toplayıp buraya kazandırdı. Kütüphane, bugün Edebiyat Fakültesi içindeki seminer kitaplıklarını birleştirme projesi çerçevesinde diğer kitaplar arasına dağıtıldı, böylece bu önemli ihtisas kütüphanesi Tarih Bölümüne ait Tarih Seminer Kütüphanesi gibi tamamıyla ortadan kalkmış oldu. Münir Aktepe, 1970’li yılların çok karışık ortamı içerisinde fakültedeki idareciliğini sürdürdü, çok kısa bir müddet için dekanlık görevini üstlendi. Yoğun ilmî faaliyetler yanında Anıtlar Yüksek Kurulu (1964) ve Türk Tarih Kurumu (1967) üyeliklerine de seçildi. Özellikle Türk Tarih Kurumu’ndaki çalışmalarını emekliliğinden sonra da devam ettirdi. Bu kurumda 26 Ocak 1996’da şeref üyeliğiyle taltif edildi. 1980’den sonra üniversitedeki yeni gelişmeler geleneksel sistemde yetişmiş bir ilim adamı olarak onu çok rahatsız etti. Yeni üniversiteler kanununun getirdiği hükümler ve bunların uygulanış biçimine karşı duyduğu tepkiden dolayı 31 Ocak 1983’te kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. 26 Haziran 1996’da vefatına kadar ilmî faaliyetlerden kopmadı. Tarih Enstitüsü Dergisi’nin 1997’de 15. sayısı Aktepe’ye hâtıra sayısı olarak çıktı.
Tam adı:
Prof. Dr. M. Münir Aktepe
Unvan:
Türk Siyasetçi, Eğitimci, Osmanlı Tarihçisi
Doğum:
İzmir, Türkiye, 7 Eylül 1917
Ölüm:
26 Haziran 1996

Okurlar

1 okur beğendi.
7 okur okudu.
6 okur okuyacak.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Patrona Halil yerli yersiz, her işe müdahale ediyor, usûl ve âdaba riayet etmeden gelişigüzel hareketlerde bulunuyordu. Mesela Sultan Mahmut'un kılıç kuşanması için, 6 Ekim 1730 Cuma günü icra edilen kılıç alayı merasimine, Patrona Halil, padişahın önünde ve müzeyyen bir ata sade elbiseleri, fakat çıplak ayaklarıyla binmiş olarak iştirak etmişti.
Sayfa 122Kitabı okudu
3.Ahmet ile damadları ve bilhassa İbrahim Paşa ile bunun damadları Mustafa ve Kethüda Mehmet Paşa'lar, Şeyhülislam Abdullah Efendi, İlmiyeden daha bir kısım büyük şahıslar ve sair devlet ricali, sık sık, her fırsattan istifade ederek toplanmakta ve eğlenceler tertip etmektedir.
Reklam
3.Ahmed'in iskatından sonra, âsilerin Boğaziçi'nde ve bilhassa Kâğıdhane'deki kasırların imhasını istemeleri de, İbrahim Paşa devri sefahatlerinin isyan âmilleri arasında bulunduğuna delil teşkil eder.
Sayfa 40 - ISKAT: Düşmek SEFAHAT: Zevk ve eğlence düşkünüKitabı okudu
Devrin harp işleri, helva sohbetlerinde görüşülüyor ve bunları tekrar diğer eğlenceler tâkib ediyordu.
Muayyen bir zümrenin müreffeh yaşamasına mukabil, memlekette gözle görülür şekilde bir geçim güçlüğü hüküm sürüyordu. İşsizlik gayet fazla idi ve bu husus İstanbul'da bulunan garp medeniyetleri elçilerinin dahi nazar-ı dikkatini celb edecek kadar ileri varmıştı.
Henüz kayıt yok

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Reklam
Henüz kayıt yok