Blaise Pascal der ki: "Hayatta hiçbir şey, işlevsizlik, tutkudan yoksunluk, yapılacak hiçbir şeyin olmaması kadar dayanılmaz değildir. Çünkü insan bu durumda hiçliğini, terk edilmişliğini, yetersizliğini, güçsüzlüğünü ve içindeki boşluğu hisseder:'
Ruhsal bütünleşme sağlandıkça kişi hayata tek kutuptan bakmak yerine bir şeyin iyi ve kötü yönlerinin aynı anda bulunabileceğini idrak etmeye başlar. Bu farkındalık, dünyayı daha gerçekçi bir şekilde algılamasına, gerçeklik zeminine dayanan ilişkiler kurmasına katkı sağlar.
Ruhlarında yaşadıkları ikilem yüzünden borderline yapıdaki bireyler genellikle uzun süreli ve sağlıklı ilişkiler sürdüremezler. Samimi, yakın bir ilişkiye özlem duyarlar ancak bunu deneyimledikleri anda boğulmaya başlarlar.
Eğer organik bir neden veya travma yoksa çocuklardaki davranış bozukluklarının nedeni yüksek oranda anne-babadır. Ebeveynler hangi davranışlarının çocuklarının ruh sağlığını olumsuz etkilediğini genelde bilmezler. Dolayısıyla ebeveynin hatalı davranışı devam ettiği müddetçe çocuktaki problem devam edecektir. Bu yüzden çocuk terapilerinde ailenin de sürece dahil edilmesi önemlidir.
Bazı ebeveynler işgal girişimlerini ustalıkla gizlerler. Öyle ki bu ebeveynlerin çocukları dayatılan şeylerin kendi tercihleri olduğunu bile zannedebilirler.
Pek çok insan ruhunda ne kadar yük taşıdığını bir ömür görmez. Terapiye başlayıp sırtlarındaki yükü fark ettiklerinde, ağırlığını hissetmeye başlarlar. İşte bu sebeple bireyler terapide kötü hissederler. Ne var ki bu durum terapinin iyiye gittiğinin işaretidir.