Elmas, efsanelerin taşıdır. Tarih boyunca insanlar elmasa birçok anlam yüklemiştir. Kimilerine göre dünyanın bilgeliği ve hikmeti, kimilerine göre de hastalıkların şifası elmasların içinde saklıydı.
Elmas, bir tılsımdı. Krallar, yenilmemek için savaşta boyunlarında elmas taşırdı. Kraliçeler, eşsizliklerini göstermek için elmas takardı. Lakin bu eşsiz ve yok edilemez nesneye en büyük anlamı Yunanlılar yüklemişti. Onlar için elmaslar, tanrıların gözyaşlarıydı…
Elmaslar içinde eşsiz yeri olanlardan biri de Kaşıkçı Elması idi. Osmanlılar ona “Kevkeb-i Dürri” demişlerdi. İncilerin Yıldızı…
Peki, Kaşıkçı Elması’nın gerçek hikâyesi neydi? Gerçekten bir çöplükte bulunmuş ve üç kaşık karşılığında mı satılmıştı? Yoksa Hindistan’dan Napolyon’a, Napolyon’dan Tepedelenli Ali Paşa’ya uzanan ve en sonunda Topkapı Sarayı’na varan başka bir hikâyesi mi vardı?Yahut hiç bilinmeyen başka bir maceranın bağrında mı duruyordu?
Kısa denemelerden oluşuyor. Yazar ah nerede o eski İstanbul, hani nerede o Şanlı ecdad havasında. Gercekcilikten uzak bir bakış açısı, sadece iyileri gören naiflikle maalesef pek ilerleyedik. Gene de farklı görüşler edinmek için okunmalı.
Kitabı anlatmaya nasıl başlim bilmiyorum etkisinden çıkmak zaman alır batı medeniyeti dediğimiz ama aslında medeniyetten yoksun barbarların sürekli sömürü yaparak müslümanları katletmeye çalışmaları ve bunu tarih boyunca yapmaları sindirilebilecek bir durum değil Bosna'da Beyrut'ta yapmaya çalıştılar ki yaptılar da ve şuan okları Filistin'e çevirip orayı işgal etmeye çalışıyorlar kitapta anlatılmak istenen çok açık batı yalanlarıyla yaşıyoruz hepimiz