Dinlenmeden bir gün başım gençlik böyle geldi geçti,
Olan işler yüreğimde birer birer yara açtı,
Neden sonra alık gönül karanlıkta akı seçti,
Kutlu olsun gelenlere bu uğursuz konuk yeri
İşte geldik gidiyoruz, şen olasın Halep şehri.
Ne beklerdin, ne buldun sen yeryüzünde hey serseri?
Bilinir mi böyle yerde bir kimsenin öz değeri?
Unut artık bunca yıldır tükettiğin emekleri,
Devlet kuşu konsa bile istemem ben bundan geri,
İşte geldik gidiyoruz, şen olasın Halep şehri.
Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler,
Vatandaş soyulurken, aldırmıyor öküzler!
Hayadan eser yoktur nafile bu sözler!
Beyhude inat etme hemen salla başını
Dilini tut, uslu dur, zıkkımlan maaşını!
.
İlim, topal, sanat sağır,
İşin durumu çok ağır,
Senin sırtın olmuş yağır,
Kimse duymaz bağır, çağır,
Dört bir yana habire koş,
Hancı sarhoş, yolcu sarhoş.
İmtiyazlı adamlar var,
Çok da nazlı adamlar var,
Bütün devlet onlara yâr,
Sen istersen durma yalvar,
Uğraş, çalış, çabala coş,
Hancı sarhoş, yolcu sarhoş.
...
...
Boklarında mücevher mi bulunmuş bu itlerin?
Bu milletin ensesinde çullanan ifritlerin,
Bir keyf için boğdurulan, ezilen yiğitlerin,
Vatan, millet bayrağında can veren şehitlerin,
Herkes memnun durumundan bize kimler acınsın?
Al kaşağı, gir ahıra, yarası olan kocunsun.
Her çağında böyle midir bu dünyanın düzeni?
Eloğlu bak yutturuyor lüfer diye sazanı,
Millet bir gün zora gelip kaldıracak kazanı,
Seyreyleyin siz o zaman devrileni, sızanı,
Ey dünya sen ne maskara, ne dönek bir acunsun?
Al kaşağı, gir ahıra, yarası olan kocunsun.
~Bursa — 1939~
.