Anlattığı olaylara kendisi bizzat şahit olduysa; zaman, mekan, sebep, vesile gibi detaylardan bahsetmesi, yok kendisi şahit olmayıp duyduysa kimden duyduğunu söylemesi gerekmez miydi? Hatıra kitapları ancak böyle tarihi bir delil kıymetini taşır. Yoksa her insanın olaylara şahit olup olmadığını bilmeden hatıra kabilinden yazdıklarını tartışmasız kabul etmemiz gerekirdi. Halbuki hatıralar kendinden güçlü belgeleri doğruladığı sürece değerlidir. Yoksa başlı başına delil olarak kabul edilemez.
Belge ve bilgileri değerlendirirken tamamen objektif olmaya çalıştım. Tarafsızlıktan söz etmiyorum. Zira ben bir İslâm âliminden bahsedildiği yerde ondan tarafım, onun haklı çıkmasını isterim. Fakat bu isteğim hakikati bulma arzumdan önde değildir. Dolayısıyla bütün çalışmam boyunca Üstad'ımdan öğrendiğim gibi, hakkın hatırını her şeyden âli tuttum kimin hatırının kırıldığına bakmadım.
Kitabın en önemli özelliklerinden biri, tamamının Abdulkadir Badıllı Ağabey tarafından okunmuş ve gerekli yerleri tashih edilmiş olmasıdır.
İlk çıktığı zamanlarda yazarından imzalı olarak aldığım, 2016 ve 2018 de okuduğum kitaptır. Bediüzzaman Said Nursi'ye dair çok fazla bilgi kirliliği var. Bir zamanlar bu konuda araştırma yapıp, çeşitli kaynaklardan faydalanmaya çalışırken, tevafuk olarak elime geçti. Bu bilgi kirliliği içinde en çok akıl karıştıran sorulara belgelerle birlikte, kanıtlayacak açıklık getiriliyor. Aklınızda sorular varsa sizin de benim gibi, giderecek bir eser. Okuduklarım arasında en iyisi. Birkaç soruya örnek verecek olursam;
"Bediüzzaman ne yaptı da 31 mart isyanını kışkırttı?"
"1914'de Osmanlı'nın son Cihad fetvasını Bediüzzaman mı yazdı?"
Bediüzzaman ve Mustafa Kemal kaç defa görüştüler? " vs.
Keyifli okumalar.