Bizde hizmet-i askeriye öteden beri sert ve müziç (rahatsız) ve soğuk tanınmıştır. Buna sebep olan bazı ahval ve müesserita da (durum ve tesirler) gayri mevcut değildi. Alay namına gelen acemi efrat kışlaya girer girmez kışlanın camları kırık, en karanlık ve mefruşatsız (döşemesiz) koğuşuna konulup bırakılıvermemeli. İlk nazar ve telkinin tesiri büyüktür. Bunların geldiği gün alay için bir bayram olmalıdır. Alay'ın kaffe-i zabitanı (cümle subayı) hazır ve hatta büyük üniformalarını labis (giyinmiş) bulunmalı.
Devletimizin din-i resmisi olan İslâmiyet alemi Nasraniyetin (Hristiyanlığın) hasmı canı (can düşmanı) olduğundan ve Müslümanlar elan hali iptidaide (ilkel hâlde) bulunduklarından hafazanallah bundan sonra vakı' olacak bir hezimet, Devletin ve Türk milletinin mahv ü indirası (dağılıp yok olması) demek olur.
Balkan Harbinden sanat-ı askeriye namına pek kolay fark ve hissedemeyeceğimiz faydalı tecrübeler edindiğimize şüphe edilmemelidir. Harb ertesi demek olan şu zamanda ve bundan sonra efradımızın (askerlerimizin) talim ve terbiyesinin, kendi kumandanlık sanatımızın talim ve terbiyesinin, kendi kumandanlık sanatımızın terakkisi (yükselmesi) emrinde sarfedilecek say u gayretlerin (gayret ve emeklerinin) daima ahval-i hakikiye-i harbiyeye (savaşın gerçeklerine) göre tevcih ve idaresi (yön verilmesi ve yönetilmesi) lüzum ve ehemmiyeti buraya kadar olan beyanatımızın hülâsası (özeti) olmuş olur.
Subay ve Komutan'ın ikinci bölümü çok önemlidir. Subay, kalp, güven kazanacak ve arkasına alacağı insanlara moral desteği verecek..
Bu bölümün başından sonuna kadar olan birçok güzel sözleri dinledikten sonra:
''Askerlik, işlerin çekip çevrilmesi değil, insanların yönlendirilmesi ve yönetilmesi sanatıdır'' tanımına geri
Meşrutiyet döneminde, Osmanlı ordusunun ilk göz önüne çıktığı Edirne manevra sahasında hayalen şöyle bir dolaşalım:
Senin ve benim; ve senin ve benim gibi birçok arkadaşın kollarımızda birer beyaz bant vardı. Biz hakemdik. Bizden daha büyük hakemler de vardı.
Ne hüküm verilmişti.?
Bunu söylemeden önce ne görülmüş olduğunu hatırlayalım.
Sözgelimi,
“Vakt-ı hazarda öğrendiği hususattan hiç birini meydan-ı muharebede terk ve hazfetmeye mecbur olmazsa mezkûr kıtanın talim ve terbiyesi doğru bir usulde icra edilmiş olur.”