Ömer Mahir Alper

İbn Sina author
Author
Translator
Editor
8.4/10
15 People
100
Reads
16
Likes
1,778
Views

Oldest Ömer Mahir Alper Posts

You can find Oldest Ömer Mahir Alper books, oldest Ömer Mahir Alper quotes and quotes, oldest Ömer Mahir Alper authors, oldest Ömer Mahir Alper reviews and reviews on 1000Kitap.
"Hakikat ispata gerek duymaz. İspata gereksinim duyan, doğruluk iddiasıdır."
Sayfa 113
175 syf.
·
Not rated
·
Liked
Bu Seyx,, Islam felsefenin dehasi Ibn Sina ile tanismak icin ideal bir kitap. Yazar Ibn Sinanin hayati ile baslayip, tüm felsefesi dusuncelerini ve ilimlerin tasnifini kisa ve oz sekilde basariyla yorumlamistir. Eserleri hakkinda dolgun bilgi vermesi kitap icin ayrica bir artidir. Eger Islam felsefesine ilginiz varsa hic vakit kayb etmeyin.
İbn Sina
İbn SinaÖmer Mahir Alper · İsam Yayınları · 201551 okunma
Reklam
128 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
Felsefenin Doğası Ömer Mahir Alper
Felsefenin Doğası felsefeye giriş mahiyetinde bir eser olup, felsefî bir manifesto havasında yazılmıştır. Ömer Mahir Alper hiç bir dipnot vermediği bu eserinde kendi açısından felsefenin çizilemez sınırlarını, sonu olmayan derinliğini ve hakikat ile doğrudan ilişkisini göstermeye çalışmıştır. Velüd bir yazar olan Ömer Mahir Alper'in diğer eserleri hakkında bir merak sahibi oluyoruz. Fakat aynı zamanda bir felsefî klasik okurmuş gibi bir hisse kapılıyoruz. Felsefeye merakı olan herkes bu eseri mutlaka okumalıdır.
Felsefenin Doğası
Felsefenin DoğasıÖmer Mahir Alper · Litera Yayınevi · 201123 okunma
Zamanın geçmiş, şimdi ve geleceğe bölünmesi, sadece onda vaki olan hâdiseler sebebiyledir; yoksa zamanın kendisi sebebiyle değil. Kuşku yok ki, zamansal hakikatin kendisi, kendisinden başka bir şey değildir. [Zamansal hakikatin kendisi değil de] hâdiseler dikkate alındığında, zaman da, bu hâdiselerin varlığı dikkate alınarak söz konusu edilir. Bu durumda hazırda bulunan şey ve onda vaki olan durumlar 'şimdi’ olur. Bu meydana gelen durumların yok oluşu ya da bu meydana gelen şeyin kendisinin yok oluşu dikkate alındığında, bu durumların varlığının ya da bu meydana gelen şeyin zâtının varlığının karşılık geldiği zamanın cüz’ü(parçası) 'geçmiş’ olur. Bunlardan var olacaklar ve zamanın bir cüz’ünde varlıkları vaki olacaklar dikkate alındığında, bu cüz’, “gelecek’ diye adlandırılır. (Davud-i Kayseri)
Ferâset (firâse) ise, dış görünüm ve yapıdan hareketle iç yapı ve karakter hakkında çıkarımda bulunmaktır. Bir hadîste şöyle buyurulmuştur: “Mü’minlerin ferâsetinden sakının; zira o, Allah’ın nuruyla bakar.” Kur'ân-ı Kerîm'de de şöyle buyurulmuştur: “Yüzlerinde secde izinden nişanları vardır” (Fetih, 48/29); “Şüphesiz bunda işaretten anlayanlara ibreder vardır’ (Hicr, 15/75). Ferâset kelimesi, [Arapçada] yırtıcı hayvanın avını ele geçirip parçalaması demek olan ‘fers’ten türemiştir. Bu çerçevede ferâset, bilgiler'in ele geçirilmesi demektir ki, bu da iki şekilde olur. Bunlardan birincisi, vahiy yoluyla olandır. Hz. Peygamber şu sözüyle bunu kastetmiştir: “Ümmetimin içinde de bazı şeyleri haber verenler vardır ki, işte Ömer bunlardandır.” Bu,kalbe ilham olarak da adlandırılır. Ikinci şekli ise, alametler ve emenler yoluyla olandır. Bu da, birtakım şekillerden hareketle iç haller hakkında çıkarımda bulunmaktır. Marifet ehli, Allah Teâlâ’nın “Hiç böyleleri, şu kimse gibi olur mu ki o, Rabb’inden bir delil (beyyine) üzerinde bulunur, aynca O’ndan bir şâhit de onu takip eder" (Hüd, 11/17) şeklindeki sözü hakkında şöyle demiştir: Buradaki delil (beyyine), bi'nci kısımdır ki, bu, ruh cevherinin arınmışlığına işarettir. [Ayette geçen] şâhit ise, ikinci kısmıdır. Molla Fenâri
Anlama (fehm) ise, bir ibarenin, yazının ya da işaretin kendisine delalet ettiği bir şeyden hareketle belirli bir şeyin tasavvur edilmesidir. Anlatım (ithâm) ise, onun ifadesi ve başkasının onu elde etmesini sağlamadır. Fıkıh da anlama demektir. Ancak fıkıh, daha sonra şeriat ilmine özgü olmuş ve şeriatin tafsilî delillerinden elde edilen şer’î-fer’î hükümleri bilmeye özgü kılınmıştır. Ayrıca fıkhın, hitabından hareketle hitap edenin muradını bilmek olduğu söylenmiştir. Bu sebeple Allah Teâlâ Kureyşli kâfirler hakkında şöyle buyurmuştur: “...hemen hemen hiç söz anlamayan (lâ-yekâdüne yefkahün) bir kavim...” (Kehf, 18/93). Yani “şer'î teklifle ilgili aslî maksada vakıf olmayan’ demektir. Molla Fenâri
Reklam
Herhangi bir şeyin tarihini [yazmayı] amaçladığında tarihçi için hâsıl olan bu beş itibar [tarih yazımına ilişkin muhtemel durumlar] şunlardır: [ l] Birincisi, orada hazır bulunma ve bizzat gözleriyle tanık olma bakımından gerçekleşen itibardır. [2] İkincisi, bilme ve kesinlik bakımından gerçekleşen itibardır. [3] Üçüncüsü, zann-ı gâlip bakımından gerçekleşen itibardır. [4] Dördüncüsü, herhangi bir tercihte bulunmaksızın [birini digerine tercih etmeksizin] karşıt görüşlere yer verilmesi bakımından gerçekleşen itibardır. [5] Beşincisi, bu dört bakımın dışındaki bir yönden gerçekleşen itibardır. Kâfiyeci
İlim [bilgi], maluma [bilinene] tabidir; şu anlamda ki, ilim ve malum, birbirine mutabıktır. Bu mutabakatta asıl konumunda olan, ‘malum’dur [bilinen nesne]. Çünkü ilim, malumun gölgesi; ona dair bir aktarımdır. Dolayısıyla Allah’ın, belirli bir vakitte gerçekleştirdiği âlemi o vakitte gerçekleştireceğine dair bilgisinin tahakkuku, ancak ve ancak âlemi belirli bir vakitte gerçekleştirmesi yönünden âlemin de kendinde böyle olması durumunda mümkün olur. [Yani âlem, zaten o vakitte gerçekleşecekse, Allah’ın bilgisi de buna uygun olarak tahakkuk eder; zira ilim maluma tabidir] . Bu ikisi arasındaki durumun [ilişkinin] tersi olması düşünülemez. Açıktır ki; mesela atın duvar üzerindeki [kazınmış] suretinin bu özel yapıda ve şekilde olması ancak ve ancak atın kendinde böyle olması sebebiyledir. Aksi halde [gerçekte] atın bu yapıda olması, onun duvar üzerindeki bu kazınmış suretinin böyle olması sebebiyle olur [ki, bu, saçmalıktır]. Allah’ın belirli bir vakitte gerçekleştirdiği âlemi o vakitte gerçekleştireceğine dair bilgisi, hiçbir şekilde onun zorunlu olarak böyle olmasında ya da aksinin imkânsızlığında etkili değildir. Dolayısıyla bu bilgi, belirli bir vakitte gerçekleştirdiği âlemi o vakitte gerçekleştirmesine yönelik olarak Allah’ın iradesinin taallukunu gerektirmez. Hocazâde Muslihuddin Efendi
[Yönetici] arının yönetimindeki harikalığı, arı sürüsünün durumlarını sevk ve idare edişindeki ve bu sürünün -Kitâbü’l-Hayevân’da ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere- başkana hizmetlerinin niteligindeki mükemmelliği görmez misin? Arının harika yönetimiyle ilgili bir örnek şudur: 0, altıgen evler yapar. Bu [altıgen] şeklin iki yararı vardır ki, bunlar ancak altıgenden elde edilebilir. Şöyle ki, şekiller iki kısımdır. Bir kısım şekiller birbirine eklendiğinde boş alan [bir başka nüshada ‘yuvarlak tabaka’] onlarla dolar. Bir kısım şekiller ise böyle değildir. Birinci kısma örnek, üçgenler ve dörtgenlerdir. Bu iki şekille [yani üçgen ve dörtgen], boş alan dolsa da onların açılan dardır ve böylece işlevsiz kalır. Yedigenin, sekizgenin ve bunların dışındakilerin açıları geniş olsa da bunlarla boş alan dolmaz; aksine bunlar arasında boşluk ve açıklık baki kalır. Her iki yararı birden barındıran şekil ise sadece altıgendir. Çünkü altıgenin açılan geniştir ve herhangi bir yönden işlevsiz kalmaz. Dahası altıgenler birbirine eklendiğinde bunların arasındaki yerde dar bir aralık [bile] kalmaz. Bu iki niteliği taşıyan şeklin altıgen olduğu sabit olunca an, evini bu şekil üzere bina etmeyi seçmiştir. Şayet Allah Teâlâ, arıya anlayış ve zekâ vermemiş olsaydı, böyle bir durum ortaya çıkmazdı. Burada başka bir şaşırtıcı durum daha söz konusudur ki, bu, insanın, altıgen bir ev yapabilmesinin ancak cetvel ve pergel [gibi birtakım aletleri kullanmak sureti ile mümkün olabilmesidir.Oysa arı,bu evleri,herhangi bir araç ve gerece ihtiyaç duymaksızın yapabilmektedir. Kemalpaşazâde
120 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.